Yedi iklimin yagmurlari esliginde yesil sarkilar soyleyen toprak kokusuna hasta olan hayta kuslarin yuvalarinda tuten umutlu dumanin renkleriydi gozlerinin dogmamis bebekleri. Ki bu uzun cumlenin öznesi, ahh sen ki benzeyeni benzitilenin kendisi.
Nasil anlatsam ki seni. Bir ıslık ugultusunda bulsam kendimi, tuten ocaginin dibinde.
Bir elimde ekmek bir elimde seker ve yastik basinda düşler.
Herkes soylese seni bana ya da beni sana, ihtimal dahilinde olsak da ölsek kavussak yine toprak kokusuna.
Bir ismin olmayabilir de her sey sen olduktan sonra, siyah kirlangiclari unutmadan yesil bir elmanin kurdu olsam bitmeye yakin baslangiclarin basinda, yuklemlerin sonunda dizelerle dalga gecip seni soylesem siirlerde ya da resim yapsam; gozlerinin doğusuna gunesi koysam, avuclarina maviyi, huznune yesil serpistirsem. Deniz fenerleri cizsem yollarina. yahut basit bir ciftci olsam portakal tarlalarina kokunu eksem, domatlari kışın, beyaz karı da yazin ve onüç mevsime seni alsam, iklimleri sigdirsam gülüşlerine. ki bi anlatsam seni, ne de guzel olurdu anlatmak seni guzeli guzelce.
Dun gordum guzelligini
Yolda gecerken...
Sonra denizde suzulen kuguyu
Portakal cicegindeki tirtili
Ve asi bir kediyi...
Ve iki ayakliliklarin dinini, dilini de gordum.
Yavas yavas siliniyor herseyin sana dair oldugu zamanlar- bilmeden, gormeden...
Dizimin dibinde oturan aci bir hatiran var ki bilmem buna ne demeli.
Gel de anlat bana bunu.
Nasil tarif edilebilir / nasil bir cumle kurmali ki acep yoklugunda
Yok olunca sen bende, silmelisin sende /kendindeki beni .
Ne zamana kadar besleyeceksin içini kemiren kurdu.
Sen ki bir leydiydin. Antik çağlardan gelmiştin.
Hikayen yazılmış, neslin tükenmişti.
Şairler, mutluluğun salyasına kalem batırır yazardi siirlerini. Soyun sopun ilkin sonu, sessizliğin karıncanın su içişiydi.
Yedi iklimin yağmuru, uzun çayırların yalnızlığı, çimenlerin kokusuydun. Mağara duvarına düşen siluetin paha biçilmez bir resmin imgesiydi.
Bir ahunun ürpertisi, bir düşün yeşil rengiydin. Noktadan önceki virgül, yaramaz bir ünlem, sıralı bir cümleydin. Damaktaki mey, narın çekirdeği ve fesleğenin tohumuydun.
sen ki bir leydiydin ve barışın lordları kapının eşiğindeydi.
Yeşil kapının önünde,ellerini kavuşturmuş baharı bekliyordu Perikızı ve penceresinde, ölümüne susayıp güneşi bekleyen kardelenler.
Bu yerden aldığı, şu yere koyduğu düşlerinde, ayaz zamanların ürpertisini saklıyordu ve ayasına konulmuş bir öpücükle vedaların en ağırına direniyordu.
ölümün iyiliği, ekmek arasına koyduğu düşlerinde, yaşamın ardı, şekersiz içtiği çayda. Belki de, bir belki de...Düşlediği güneş belki başka bir belki de.
Savaşın kapı eşiğinde yere serpilmiş barışı topluyordu Perikızı. Binlerce yaşayanı gördükçe daha sımsıkı sarılıyordu ölüme. En güzel canlıların en az yaşamları gibi... Kelebekleri topluyordu ve kırlangıçları ve üç noktaları...
Kışın ortasında baharı bekliyordu Perikızı. Bilmezdi ki baharı taşıdığını. Gülünce hayat, suyunu alan bir papatya, ağlayınca; ölüm, iğne yapraklı bir orman.
Fahiseler dile getirirken sadakati, durmadan kapım calıyordu.
Biliyordum çalanın sevgi, açanında bir umut olmayacagini artik.
Tanri sahidim, melekleri juri uyem, şeytan da bas danismanim olsun ki bu gidisin onaylanmadi.
Acilen donmen lazim hayatım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!