Şimdiye kadar hangi sevdanın başrolünde oynadın ki, figüran olmak zoruna gidiyor gönül...!
Sevdayı bilir misin, tattın mı ki hiç?
Öyle bir şey ki, umutla başlar ama sonu hep hüsranla biter istisnasız. Yalnızlıkla başlar, hep yakındığın zifiri karanlık zindan sandığın yalnızlığa kendi yaktığın bir mum ışığı ile umudu tutuşturursun yüreğindeki. Derken umutlar yeşerir, bir değil binlerce umudun olur geleceğe dair. Bir fidan olarak filizlenip ormanlara dönüşür.
Sonra umutlar hayale iter ve hayaller körükler seni, bir balonu yükselten alev gibi yükseltir bulutların üstüne. Ama bilmelisin ki ne kadar yükselirsen düştüğünde o kadar acı çekersin. Yükseldikçe hayaller aşkı tetikler. Bir evredir bu, basamaklar basamakları takip eder.
Yaklaştıkça gardın düşer, artık yalnızlığın soğuk nefesi kalmamıştır ensende ve en masum halinle kapısına vardığın da sinsi bir karşılamanın ardından indirir acımasızca birbiri ardına yakıcı ve yıkıcı darbeleri Aşk. Önce hâkim olur bütün duyularına ve her şeyini elinden aldığı gün seni hasretin kollarına bırakıverir. Hasret ise Aşktan yanmış, kavrulmuş bedenini en yakın dostları çile ve pişmanlık yardımıyla yüreğine en çok hasar verecek şekilde dikenli tellerle sarıp sarmalayıp daha soğumadan hüzünlerin girdabına iter. Yorgun, biçare bedenin karşı koyamadığı gibi aklında salmıştır kendini, o yüzden akışına bırakmak kolay gelir ve sen de öyle yaparsın. Nafile girdapta en dipteki hüsrana çeker, eli kolu bağlı, pejmürde, perişan, biçare ve bitap varırsın son durağa.
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir siyah saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Şimdiye kadar hangi sevdanın başrolünde oynadın ki, figüran olmak zoruna gidiyor gönül...!
çok severek okudum can
güzelllll :)
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta