Ben çok hüzünlü adamlar gördüm
hiçbir şey konuşmadım onlarla
karşılıklı iki keman gibi işlek çizdik omuzlarımızı…
sadece biri: ateş almaya mı geldin! dedi
çok hüzünlü adamlar gördüm
yalnız o beni gördü
Ben bu sesten alındım
bir şey düştü üstümden
eğilip alınacak gibi değil
tüy gibi döndüm kesildiğim kapıya
sussam uzayıp gider papatyalar ve
banyoda çatlayan fayans sesi…
Zafer Ekin Karabay'a
Kalbini yiyerek büyüyor ay
soğuk, sırlı bir akşam
dargın bir göğü andırıyor ellerin
-ben ağzın olsam-
Süslenip bir yangına gideriz seninle
rüyanın gümüş kapısına...
Akşamın kadehi kırılır dizlerimizde
evler, ağzında bir parça tabutla gelir
ve başlar sıkıntı mermerde.
Bir gülün gölgesi düşmüş yüzüne
Kötü gülün, zalim gülün, dar gülün
Gel otur biraz yaşlanınca kalkarsın
Yüzün biraz, sesin biraz, kal biraz
Annenin elleriyle aynaları silersin
Kayalıklarda dinlenen bir şarkıydık
yoksul adamlar bilirdi yüzümüzü
gittin niyetsiz bir şafakla söyleştin
ıslak pervazlarda gülüşün kaldı
yağmurdan önce saçların
ateşte kızarmış güllerin vardı
Ölüyor şair!
ağzında kırlar ve yıldızlarla
bir ermeni tabutu kadar parlak
korkular içinde dostları
topuklarını ovuyor portakal kabuklarıyla
kokusunu taşısın diye dünyanın
kendi boşluğundan kaçanlar
boğulmaya gider bir başkasına
kanatır bazı kuşluk vakitlerini
yolları ve gülleri yanlış tutanlar
inerler sulara yaslanmak için
inerler… ama boğulmak
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!