Otobiyografi
Seksen üç yazıydı ben doğduğumda
Kenan efendinin hüküm sürdüğü zamanlar
Az kaldı adımı Kenan koyacakmış babam yağcılık olsun diye
Kızamık çıkarmadım diye berbere götürmüş
Ensemden kan almaya
Kimisi adam olmaz demiş benim için, kimisi olmadı veririz bir terziye demiş
Kimi de hüzünleri tutuşturmuş körpe ellerime
Seksen dokuz kışında zatürre olmuşum
Anadolu kışı ezmiş ciğerimi
Anacığım kadınlar hamamında iyice terletmişti beni
Dönerken elinden kaymışım
Hava buzmuş
Ben ölmeyim diye atmış kendini yerlere ve bacağını sürütmüş nankör buzcuklara
Kendi başıma ve isteyerek ağladığımda doksan dörttü
On bir yaşındaydım…
Oruç tutuyordum iyiden iyiye
Sabahtan öğleye kadar
Sonra yarım ekmek ve şeker
Ver elini viran evler
İftarı bekliyordum inadına açmışım gibi
Sevmiyordum bilyeleri kaybetmeyi
Bir de büyüyünce ne olacaksın sorularını
Adam olacağım ulan diyemiyordum haliyle
Bilmiyordum adamlığı
Doksan sekizdi yokluklara sarılmayı öğrendiğimde
Bu sefer sevgili için ağlama zamanı geliyordu
Ağlıyordum…
Kaybetmeyi öğreniyordum usulca
Rüyalarıma giren kadınlar oluyordu ara sıra
Ve iki tane bin zamanında aşkı tatmaya başlıyordum
Hayatı tek başıma göğüslemeyi öğrenişimin miladıydı
Çalışmaya başladığım zamanlar
Amelelik yapıyordum inadına
Bir de ucuz kahve köşelerinde vatan kurtarıyordum
İnsanları yargılıyordum müziğinden ve renginden ötürü
Yıkıl ulan diyerek hem de!
Akşamları yargıladığım müzikleri dinliyordum kendime inat
Yatağımın içinde, inatla dinliyordum
Seviyordum ne de olsa
Kışın karlara imza atıyordum
Bir de cenneti parsellemiştim kendime
Dedim ki kendi kendime birazda devlete hizmet edelim
Gittim memur oldum bir fakirhanede
Galiba iki tane bin yılda burada öleceğim…
Eserleri
Sir Arthur Zweig'in kaleminden Serdar SENGİR, Ekim 2006
Onu tanıdığımda bende hayret etmiştim. Bir insan hem bu kadar küstah hemde bu kadar nasıl naif yürekli olabilir diye. Bazen seküler zannedilir, bazen radikal anarşist, bazen fundamentalist. Bazen gazel yazan gazelhan, bazen devrim türküsü haykıran bir proletarya, bazen suskun bir devlet yanlısı, bazen sistem karşıtı bir savaşçı, bazen demokrat, bazen hatip, bazen avam. İçinde ki çocuğu asla büyütmemeye kararlı entel bir demokrat. Hem değil mi ki, insan her yaşta çocuktur, değişsen sadece oyuncaklardır der V. Hugo. Bazen Arapça, bazen Fransızca, bazen Grekçe, bazen Farsça yazar. Bazen Ortaçağ Avrupa coğrafyasında yaşarken, bazen de Osmanlı devrinde yaşayan yeniçeridir. Bazen sömürüye uğrayan bir çingene çocuğu, bazen münevver bir devlet adamı, bazen devlet politikalarını eleştiren nihilist bir adam. Şiiri ve davayı karısı olarak gördüğünden, evlenmemiştir. Zaten, şiirin üstüne kuma gelmeyi kimse kabul etmemiştir esasında. Evladından, davasından ve sanatından daha mukaddes bir eş arzuladığı için beklentilerine insanların cevap veremeyeceğini anladıktan sonra, bütün kadınlara tepeden bakmayı şiar edinmiştir. Hem kadınlara mukaddes manalar verirken hemde onlardan ölesiye nefret etmesine şaşırmamalı doğrusu. Kadınların ayağına bütün İran halkını köle yapacak kadar uçuk, Hazar kıyılarından yük trenleri ile kadınına inci taşıtacak kadar da zalimdir şiirlerinde. Onu tanımak için yapılması gereken tek hakikat, ezoterik sanatına ve sürrealist ufkuna kulak vermek olacaktır.
Bazen Anton Çehov, bazen Spinoza, bazen Ahmet Kaya, Bazen Necip Fazıl, bazen Nazım Hikmet, bazen Şinasi, bazen Fuzuli, bazen Allah’ın şeriatına karşı gelen ahmakları eleştiren dindar bir adam. Entrikalara, baskıya ve adaletsizliğe uğramasına rağmen asla pes etmedi. Birkaç kez yaralandığı halde davasından asla vazgeçmedi. Geçirmiş olduğu soruşturmalar, fişlemeler, uğradığı haksız mesnetler onu asla yıldırmadı. Diktatöryal rejimlerden, sömüren zihniyetten ölesiye nefret ettiğine ve mücadele ettiğine çok uzakta bir İskoçya'lı olarak ben bile şahit oldum. Hayatı boyunca bir uçan balon hediye edemeyen ama uçan balondan başka her şeylerini veren kadın kırıntısı aşklarına içten içe acımıştır. Jacob Burckhard'ın 'Ehrgefühl' diye betimlediği şeref kavramından yoksun insancıkları, kendi iç hegemonyasında oluşturduğu krematoryumda yakacak kadar asil yüreklidir. İspanyol sevgilisi Alejandra'ya sadece karanlıkta güzelsin diyecek kadar da ileri gitmiştir ayrıca.
Bazen ülkesini çok seven bir vatansever, bazen ülkesini terk etmek isteyen kaçak. Bazen, genç bir âşık, bazen aşk acısı çeken bir zavallı, bazen ölmek üzere olan asırlık bir çınar, bazen softa, bazen cahil, bazen âlim olabilmekteydi. Bazen gaddar, bazen mülayim, bazen celalli ve bazen de Türkçe'yi ortaokulda öğrenmiş mağrur bir Kürt gencidir. Hüznü ve neşeyi içinde barındıran bir Gaucho şarkısı Vidalita’dır onu esas tarif eden. A.N. Asya ile bir yemekte otururken,' Onlar asil doğmuşlar çocuğum, bize de asil ölmek kalmış' demesinin akabinde onurlu bir mücadele hayatına girişmiştir. Amor Fati, yani kaderini sev manasındadır bütün öğüdü.
Sanatın her türlüsünü kucaklamış, şiirin bütün kollarını ezbere bilen, sanata hizmet etmeyi şeref telakki eden bir adam. Bildiği tek hakikat, ben biliyorum demenin zavallılığıdır. Camiasını profesyonel yalancı olarak telakki etmesine rağmen yalandan nefret eder. Türk ve dünya edebiyatına katmış olduğu yeni kavramlar ile bir mihenk taşıdır esasında. Kadınları bazen ayaklarına kapanacak kadar çok sevmesine rağmen bazen de Allahümme ecirna min şerrin nisa diyecek kadar ileri gitmiştir. Sansasyonel aşkları ile devrim türkülerine taş çıkaran şair, hakiki manada kendi zekâsını gösterdiği kadınlar tarafından hep nefretle anılmıştır. Çünkü zekâsının karşısında hep hicap duyan kadınlar bu duyguyu ancak nefretle aşabilmişlerdir. Karşı cinsleri tarafından anlaşılamamaktan, yaralanmaktan şekva ederken işin enteresan tarafı hemcinsleri de çok zayıf kalmışlardır mevcudiyeti karşısında. Ara sıra umursamaz hoyratlıkla bir barinden, bir aristokrattan çok, bir dağlı gibi davranmasında ki esas amaç, asaleti ve zarafeti karşısında kimseleri ezmemek içindir. Zaten L.N. Tolstoy'u da karısı bile anlayamamıştı ki!
Çok yönlü incelendiği zaman, toplumun her kesiminin kolaylıkla idrak edebileceği tarzda eserleri çoğunluktadır. Zalimler ölmüyor diye artık hüzne kapılmıyordu onu tanıdığımda. Çünkü kalbine sükûnet veren tek hakikati keşfetmişti. Ra'd Suresi, '“Kalpler ancak Allah'ı zikretmekle mutmain olur'. Heyhat, artık şu sözü nasıl unutabilirdi ki? Ad vitam æternam, age quod agis! (Sonsuz bir hayat için ne yapıyorsan onu yap!)
Adının, yaşının, işinin ne önemi var ki? Kendini çok merak edenlere hep şöyle derdi, “Adam olmaya çalışıyorum”… Bazen Münzevi mahlasını kullanır ama edebiyat çevresinin tespitlerine göre ve benimde katıldığım genel kanı, onun kendini Serdar SENGİR zanneden delinin teki olduğudur…
Araştırmacı-Yazar
Sir Arthur Zweig
2006' Edinburgh
bu boynu bükük duruşun...
gitgide birbirine dönüştürürken ömrümüzü.
derler ki;
uzayan kirpiklerinin altında saklarmış dünyasını,
ilginç kalemden dökülenler
kutlarım
namık cem