Tepeden tırnağa silahlı,
Gece görüş teçhizatlı,
Bir müfreze.
Güneş batımı vakti,
Yaya,elleri tetikte,
Seraf mezrasına geldiler,
Yolları gözetlemek için tertiplendiler.
Mezra dediğim,
Üç tane kerpiç ev,
İki kıl çadır tamamı.
Cizre ile Şırnak arası,
Cudi Dağına dayalı.
Keçi ile koyun besler,
Yaz kış konar, göçer halkı.
Yaşlı kadın bir müddet izledi askerleri,
Emir veren,itaat edilen olmalıydı başları,
Bir yatak ile bir yastık serdi ona,
Bir tas bulgur pilavı getirdi,
Baş ucunda ayakta bekledi,
Anlatamadı derdini,
Türkçe bilmiyordu ki.
Mezradan bir erkek tercüman çağrıldı,
Kadının isteği soruldu.
Odun kesmeye gitmiş oğlu,henüz dönmemiş,
Askerler geleceği yol üzerinde mevzilenmiş,
Karanlık basmış,
Eşkiya zannedilir de yanlışlıkla oğlu vurulurmuş,
Asker görmeden inşallah oğlunu o görürmüş.
Merak etme dedilerse de ayrılmadı,
İkna etmek lazımdı kadını.
En kolay nasıl anlar,
Gece görüş cihazını kadına taktılar.
Birden gecenin gündüze döndüğünü,
Karanlığın, bir gözlükle kaybolduğunu,
Gördü,anladı kaygısının yersiz olduğunu.
Şaşkınlığından,etrafı seyrederken.
Besmele döküldü dilinden.
Çok geçmedi oğlu geldi,karanlığın içinden,
Anasına doğru yürüyüp gitti,askerlerin yanından.
(21 Ağustos 2006)
Ömer Faruk BaykalKayıt Tarihi : 21.8.2006 14:23:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)