*Kendi yolumun patenti sendeydi. Kendimi bulsam başka dudak uçlarının uçurumlarında.Uçurumlarda yuvarlanırdı.
-Gözlerinin içine bakara yalanlarla seni öldürüşümün sonuncu Vicdanettin Paşaymışım.Meğer içimde Valide Sultan varmış. Ya da şeytan kendi barınağını nefsimin içine yapmıştı.
-Beni Yusuf sandın hep. Ben keşke günah gemisinden atılan Yunus olsaydım.
Şimdi günahlarımı temizleyecek hangi vicdani denize atacağım kendimi.
Sayende dünyanın en yaralı, en antik, en gizemli, en derin, en seven,içsel mimarlığınla bezeli bir kalbim var.
UNESCO tarafından kalbi korunan yaralı bir aşk bilgesiyim.
-Her güzelin ziyaret etmesi gereken bul kalbi ziyaret etsen yeniden…
Aşk kültürün artmaz mı yar…Sevi medeniyetin coşmaz mı yeniden
Bir sorunun içiydim.Kitapların dışı gibi değildi dışım.
Seni aradım sorularda. Yüzlerce fikrin omzu vardı sorularda.Mistik cevaplar yağıyordu yüzünden.
-Cevapsızdı uzaklığın.Haklılığının fır dönümünde, sensizliğin yıldönümü kardeş olmuşken, ben hangi
İsimsiz arayışın diliyim.
Binlerce düşün, tonlarca düşüncenin imiğini emen keyfin dönencesinden çıktım. Arı bir duruşun duvağını taşıyorum gelin düşlerine.
-Arıtılmış pişmanlıkların aşk suyuyum. Aktım yoluna.
“Su akar yolunu bulur; ama her su değil, aşk suyu, ya da berrak özlemler taşıyan su bulur yolunu.
Doğrularımı taşıyan sevi karıncalarım vardı.Saklı kalışlarına geliyorduk.
-Benim doğrumun beli bükük değildi.Mutlak doğrunun çizgisinde çizilmiş yarınları vardı.Yarin yüreği de öyle çiziliyordu.
Kendime varışın vahalarını aştım, çöllere geldim.Her damlan ırmak gibi aktı…Çöl ırmak olup vadilerini sundu.
-Yolculuğun çıktısını aldı algısal akış. Son bakışının renkli fotokopisini çekti.Yetmedi, yitirilişinin filmi çekildi, nemli gözlerinin fotoğrafı çekildi. Son sözlerinin arşivinden tozlu umutlar alındı. Diyemediklerinin dili çözüldü.Her şey bir bir söylenmeye başladı.
-En zor olanı bu ya.İnsan diyemedikleriyle gider genelde.
İçinde tonlarca diyemediklerin varmış .
Hiç bilinmeyecek bir yere göç etmiş gibi var ile hep yok arasındaydın.
-Bazen seni görmek için yaşadığımı düşünürdüm.El ele bir sevgili görsem kendimi el sanırdım.
Bir günlerin arayıcısı olmuştum. Sensizlik içinde kördüğümlerimi taşıyordum.
Sevi bir öğretinin içinde yeni bir teori gibiydi. Sözsüz dediklerinin sinir bilimcisi olmuştum.
-Sinir uçlarının dediklerini öğrenince kendime kurşunlar atmaya devam ettim.
-Hayatın içindeki seni bulunca,yaşıyor olmanın zevkini
Yaşıyordum Kumruzen
- Olgunlaşmamış ben’lerin dalında koparan nefsin köküne dinamitler ya da dinamikler yerleştirdim.
Noktalama işaretinin hangisinde gittin çözemedim. Damlaların ünleme benziyordu. Ünlemsel sızılarda kaldım. Giderken soru sordun . Soru işaretlerin bükülmüş beli oldum.Alıntı bir söz söyledin Mevlana’dan. Alınganlılarını alıntı olarak algıladım.
-Birkaç şey sıraladın sonra sustun.Üç noktaların başladı.
Diyemediklerini üç noktalarda aradım.Her gittiğim üç noktada uç noktalara gittim.
-Bir ben vardı yüzünde.Noktaya çok benzettim, durdum.
Ne zaman coşması,ne işaret korkması, ne aşk susması, ne de karşılaşma şaşması vardı bütün bu noktalama işaretlerini tümleyen halinden.
-Parentez içine aldığım acılarım vardı. İki virgül arasında kalan arasözlerim vardı sana olan özneliğimin açıklayıcı öğesi oluyordum.
Vurgulanmış sözlerin vardı, tırnak içine aldığım.Seni benzettiğim aşki sözlerin hepsi kitap oldu.Hepsi tırnak arasında...
-Noktası konulmamış aşktın. Üç noktası çok olan bekleyişin sonsuzluğu tümleyen sonuydun. Noktalaması doğru bir aşktın.Bense yazımı ve aşka duruşu doğru aşk sözcüğünün özüydüm bilesin Kumruzen
Hayrettin TaylanKayıt Tarihi : 16.11.2012 23:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!