...bir zamanlar hiç girilmemiş bir bahçenin içinde meyvesi hiç koparılmamış bir ağaç olmak isterdim içindeki lanetli acılardan uzak ve gelecek zamanların birinde gövdesine hiç merdiven kurulmayacak...
Ama ben senden sevilmeyi daha çok isterdim; çünkü sokaklar vardı yağmurlu ve güneşli yaz havalarında üzerinde eski Türk filmlerinden kalma yürüyüşleri barındırmak için bizi bekleyen. Bir de en acıklısı dallarına dikilmeyi bekleyen kahverengi güz yaprakları ve o yaprakların üstünde bizi beklene ve sınırları çizilmemiş bir dans pisti. Biz yaprakları yerine tekrar dikmeyi umumi istek üzerine kabul ettik.
Ben sevilmeyi, tarafınızdan; daha çok tercih ederdim çünkü adının içinde bahar olan her şey gibi mutluluk verici ve sevilesi kokuyordunuz. Aslı kadar güzel olmayan çekilme kasetler gibi aslından daha orijinal sesiniz vardı. Ve bana hayatımda ilk defa ne kadar az ama o kadar çok geç kaldığımı müjdelemişti. Nedensiz mekanların anlamsız türküleri gibi bir sevda idi. Zaten yaşaması filmleri bırakılmış bir aşkın ayak sesleriydi ardında kalan, sen giderken, senin sesin değildi neticede giden benim rüyalarımın çığlıklarıydı gelen.
Bir köprüydü paylaşmak istediğim aşka dair senden bana, benimkinin yanına benden sana! Sadece bir sokağı başından sonuna ve sonundan başına defalarca yürüdüm sana gelmek için, ama sen yoktun. Mavi bir denizdeki en mavi balığa konan ödül gibi ellerin vardı boyalı mercanlar gibi, uzun uzun tutamadığım ve asla bitmesini istemediğim tokalaşmalarla beraberdin yolda onlar geliyordu sen giderken.
Ayıları bile öldürebilecekken bu acı balinaları ısrarla deniyordu. Tam ittirecekken yardan aşağı, aşağıdaki yarin kollarına düşerim diye bekletiyordu. Atlamadığım yar kalmadı şehirde bir senin kucağına düşemedim. Belki bu şehre hiç şiir yazılmadığı için yardan atlayınca yarin kollarına düşülemiyordu. Belki de bir yar yoktu, yada ben.
“Sevgileri ne zamana bıraktık senle” diye düşünürken aklıma “ bu zamanda kim kaybetti ki sen bulacaksın” diyenler aklıma geliyor birden ve birinin bulduğunu görüyorum uzaklardan sessizce bana duyurmadan. Seni; onun saramayan kollarında düşünmek veya düşünememek koyuyordu terkisine beraber atılan zarların, bir “ARAMA” yüzünden gecelerce uykusuz kalıp sabahlarca seni aramak da bir zaman sonra yoruyordu gerçekten. Ama yorulmamayı değil yorulsam da durmamayı tercih ettiğim için yıllar önce bir o koymuyordu yada ben fark etmiyordum.
Her çalınan şarkıdan önce radyocunun “bu şarkı senden bana! ” demesini diliyordum ama o ısrarla demiyordu bunu, belki o radyocuda sendin. Sen geliyordun aklıma her şarkıdan şiirden sonra ve silemiyordum senin karakalem darbelerini bir türlü bir mürekkep silgisi ile bile. Kağıdı da yırtmak erkekliğin sinesine sığmıyordu biraz bakamıyorduk artık “bana bakın! ” diye geçenlere bile sokaktan, sen öyle demiştin bana çünkü. Aslında “ona baktın! ” diye gitmeni de daha çok isterdim eğer gelseydim.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Sürüklendim... icinde kayboldum... yazidaki son noktadan heri damladim... tsk'ler, tebrikler
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta