SENSİZ
Ah be Yar. Bu ev güneş görmeyen odalarında, parmak izlerinin olduğu duvarlar nasılda yokluğunda, seni hissettiğimde üzerime üzerime geliyor bir bilsen, yaşarken gömülen kalplerdeki insan benim sanki. Bedenimi yolcu edeli hayli zaman oldu, yine de ruhum bu eve hapsi olduğu, her odasında yaşanmışlıkların vermiş olduğu farklı farklı işkenceleri yaşıyorum. Günümün çoğu tabiri caizse işkence evinde geçiyor. Mesela banyoda duşa girerken sevişmemiz gerekirken çırılçıplak ayanın karşısında şerefsizliğini sana anlatıyorum. Hatırladın mı kavga ederken eline ne geçtiyse fırlatıp atıp kırdığın aynanın karşısındayım binlerce ben varım binlerce karakterini kaybetmiş sen varsın. Dedim ya evin her köşesine hayalin çökmüş gibi, benden gittiğin gibi keşke varlığını da hayalin gibi götürseydin keşke. İşte o aynayı bir türlü atamadım bir gün düşüp üzerime kesip atacak seni benden beni senden kan reva içinde son damlasına kadar yaşayamadıklarımızdan başlayıp yaşadığımız her şeyi düşüneceğim. Belki de ölümüm bile seninle olsun istiyorum binlerce kırılmış kalbimde. Bu aynanın bende binlerce anısı var desem yığılır kalırsın karşısında. Ben o aynanın içine düştüğümde benim bana gülüşümü hatırlıyorum. Oysa sen ne bana ne de aynadaki sana ve bize hiç gülerek bakmadın. Şu koridorun dili olsa da konuşsa desem direk olarak şifonyer var ya sana ana avrat dümdüz giderdi. Bacağı kırık olanı, diğeri seni takmıyor bile. Hani eve girdiğinde en yakın olarak duran Ümit Besen’in o ayağı kırık tahta masası gibi olan şifonyer. Çekmecesinde sakladığımız sigaralar şimdi kendini yakıp seni unutmak için peşimde dolaşıyorlar. O alışveriş sonrası biriken bozuk paralar cebimizi demesin diye koyduğumuz kabın içindeler ve bana dedikleri şey şu belki bozuk parayız cebinizi cüzdanınızı delimeyim diye attınız bu kuytu köşeye ama hayatına aldığın o bozuk insan bizden daha çok delik açtı sana. O kadar haklılar ki senin şerefsizliğini, senin nasılda bozulmuş bir insan olduğunu dili olmayan eşyalar, dört duvar görmüşte bir ben körmüşüm sana. Eskiden cam kenarında eve gelişini çıkışını gözden kayboluncaya kadar beraber ellerimizle diktiğimiz suladığımız akşam sefaları ile tek başıma oturmuş onlarla konuşuyorum. İşin ilginç yanı ne biliyor musun seninleyken açmayan çiçekler şimdi çiçek bahçesine döndürdü evi ama ben hala kara kışı yaşıyorum. Atamadım bir türlü içimden aklımdan seni. Mutfak tam bir işkence yok öyle bıçaklı filan değil bir türlü su içtiğimiz takımının logosu olan kupayı bir türlü kaldıramıyorum. Ama sen şerefsizliğin kupasını çoktan aldın biliyorsun değil mi. Kupanın kulpu kırık artık eeee ne de olsa su kupası su yolunda kırılır. Benim kırgınlıklarım da geçecek elbette ama senin kupa bir gün bir çöplüğün kenarında yarım yamalak kalacak. Sır ev temiz olsun, perdeler sigara kokmasın diye koyduğum evin içinde sigara yasağı artık delindi, delik deşik oldu tıpkı senin bana yaşattığın kalbimin hayallerimin kevgire dönmesi gibi. Biliyor musun her sabah yatarken kalkarken içimde verdiğim selanın hala hoca tarafından verilmemesi ne kadar acı. Ben utanmasam sıkılmasam özledim gel desem sende o yüzsüzlük var koşa kaşa koşa gelirsin. Ama insan bir ormanda kaybolduğunda eğer bir ağacı iki kez görüyorsa demek ki bir çıkmazın içindedir ve kaybolmuştur. Ben sende kaybolmuyorum artık içimde yanan ormandan ne sen sağ çıkarsın ne de ben ormanı yakan zaten biziz. Bugün de işkencene işkenceye koşarken evi her ayrı köşesinde bir gün benim de kendi kendime kavgalarımın, umutsuzluğumun kaygılarımın biteceğini biliyorum. Ulan amk çocuğu benim de yarınlarım olacak hem mutlu hem de sensiz.
Yaren AtalarKayıt Tarihi : 22.11.2024 21:36:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tebrikler emeğinize sağlık...
TÜM YORUMLAR (1)