İçimi acıtıyorsun çocuk…. gözlerindeki masum ifade ve yaşadığın sefalete inat sana bahşedilen o güzel yüz…..Kaç beden büyüktür bilemem,kıvrılmış kolları ve boğum boğum yüzüne doğru gömülen kırmızısını yitirmekte olan giydiğin kazak… Belli ki o bile ilk kez senin teninin değdiği bir eşyan değil. Ya o üşümekten uçları kızarmış ellerin,avuçlarımın içine alıp okşamak istedim onları ve temizleyip yıkamak yaralarına merhem sürmek..kirlenmiş yüzünü, elini,seni, tertemiz oluncaya kadar bir güzel sıcak bir banyo yaptırmak ve mis kokulu pijamalarınla yumuşak bir yatakta iyi geceler dileyerek uyutmak seni…bunlara o kadar uzaksın ki. O camı olmayan bezle örtülü pencereden bakarken böyle korunaklı hayatlara uzak bir yerdesin. Küçük dilini kazağın yakasını yalayarak mutlu olmaya çalışan,kendini kendinle eğlendiren, gözleri üzüm karası güzel çocuk… senden daha büyük olmasına rağmen hala gülümsemeyi unutmamış,arkanda gizli kalmış geleceğin gibi bir başka çocuk. Belki ağabeyin belki de komşun…kucağında yükselterek seni baktırdığı pencere kadar savunmasız bir yaşamın içinde kendi de sevgiye ilgiye muhtaç olan bu çocuktan başka kimin kimsen var mıdır? ey çocuk.
Sana başka pencereden bakma olanağı sunamayan bizler bu fotoğraf karesinden okunanlarla insanlığımızı tekrar sorgulamalı evlatlarımızın sahip olduğu imkanları sen ve senin gibilerle paylaşmalıyız. Paylaşmalıyız diyorum çünkü sen ve tüm çocuklar Allah’ın bizlere emanetlerisiniz.Kerim olan Allah lütfunu sizlerden esirgemesin.Ellerine imkan verdiklerinin kalplerinden de vicdanı …
İnsana bölünmek artmak insan insan ve nefes nefes solumak hayatı. Yaşama dair ümitler beslemek,birden fazla can için tek atan kalp olmak,dünyanın kirletmesine meydan vermemek için canları canından can olanları, doğdukları gün ki kadar masum ve arınık büyütebilmek günahlardan.Anne olmak –kalkan olmak, Anne olmak – hiç olmak. Hiçlikte çoğalmak ve sonsuzluğun tükenmezliği ile varlığı zengin kılmak.
Toprağın mümessilidir onlar. Her renkte çiçek bitiren toprak gibi siyahı, beyazı, kumralı,sarışını, çekik gözlüsünü, buğday tenlisini…türlü türlü suretlerde batınlarındaki yavrularını arza salıverirler. Allah fezaya dünyayı,dünyayı da sanki annelerin içine yerleştirmiş.tohum toprakla kaynaşınca, güneş ziyasıyla,yağmur suyuyla arz vitamin ve minerallerle koşuverir imdada.Her şey birlikten kuvvet doğar sırrınca vazife başındaki bir nefer gibi varlığın devamı için ol emrine itaatkar kılınırlar.Her şeyin kendisinin hizmetine sunulduğu insan oğlu da bu tabiattaki dengenin işleyişinden nasiplenir, en aciz olduğu anlarında Allah, hizmetkar tayin eder anneleri .Onlara merhamet yüklü duygu kodlaması yapılmış ve bezmeden usanılmadan sevgiyle yetiştirilmiş yavrular.
İlkleri yaşarız onlarla,ilk nefesimizi ilk rızkımızı ilk suyumuzu dışarıda bizi bekleyen dünyadan gelen ilk sesleri,ışıkları anne karnından tenimize değen dokunuşları …belki oradaki saadetlerinden vazgeçememenin elemiyle yeni dünyaya açtıklarında gözlerini yaygarayı koparıverirler bebekler..Kimilerimiz hala fetus olduğumuz dönemin endişesini taşımıyor muyuz? Ölünce bir başka hayatın olmadığı endişesiyle mevcut yaşamın elimizden alınacağı ana kadar dünyanın sefasını sürmek,bir başka hayat bir başka dünya fikrine safsata deyip geçmek …hep göz kafesinin aklı iknasıdır.Oysaki göz, sınırın ötesini de görebilecek kapasiteyle yaratılmıştır kalple de bakabilmeyi öğrendiğinde …
Ve olma sonra da doğma kıvamındaki insanın ilk mürebbiyesiyle bitirelim sözü “Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz” diyenlerin dudaklarında yücelirken analar, ruh ve kimlik terbiyesinden nasibini alamayanların öfke anında sövülen bir varlığa dönüştürüvermesi anneleri ve
“ ana olacağıma taş olaydım “ yada “ evlat diye bağrıma taş bassaydım “ sitemine,kahrına sebep olanlar sorarım size kimdir analar? …”Kadın düşerse alçalır beşer “der Tevfik Fikret.Baş tacı edilesi, ayağına cennet serilesi annelerimizi ve o payenin adaylarını ey insanlık! yüceltin annenizi ve istikbalinizi.
Yoldaki bir ağacın gölgesinde durup dinlenmek kadar kısa,bir yıldızın gökten kayışını yakalayamamak gibi apansız ve telaşlı ….işte böyle bir arkadaşlıktı bizimki.
Kısa bir zamandı dostluk kurmak için. Ama alt yapısı hazırlanmış bir dostluk.İman etmek öğrenmeyi sevmek,kalbini avucunda taşıyabilecek kadar cesur olmak,ve o kalbe buyur edeceklerimizin kriterlerini bilecek kadar kendimizi bilmek ve dahi pek çok nedeni olabilir bir dostluğun.
Sevgili kardeşim,evlilik “dünya evine girmek” diye tabir edilir.Gerçekten dünya kadar yuvarlak bir felsefesi var evliliğin. Sığınacak bir köşesi yok. Neresine kaçıp ta saklansam diye düşünsen çaresi yok , merkezine çekiverecek seni döndürüp duracak.bu dönme dolabın içinde sevincin ve kederin çığlıklarını duyacaksın. Artı ve eksi birbirini çekecek, tabiat denilen mahluk böyle yaratılmış , …”dur artık inmek istiyorum” diyemeyeceksin.Çünkü bu gemiyi ancak mutlak kudret sahibi durduracak o isterse sahile çıkacaksın ve terhis olacaksın.Of diyemezsin,vazgeçemezsin söz verdin bir kere kalu belada “ elestü bi –rabbiküm ve kalu bela(ben sizin Rabbiniz değil miyim-ve dediler ki evet sen bizim Rabbimizsin) sözünün eri olacaksın.Rabbimizin terbiyesinde bir demirin ateşte dövülüp şekil alması gibi eğilip büküleceksin ve kul olacaksın.Söz verdin bir kere kul olacaksın. Dünya gibi velud olacaksın , senin toprağında yetişecek yavrularına can vereceksin onları içinde misafir edeceksin. Eşinin tutan eli yürüyen ayağı, gören gözü olacaksın.Bir şey var ki çok sevecek ve çok sevileceksin.İşte o gün varlığının sebebini bilecek ve biriken tek mülkünün kalbindeki sevgiler olduğunu anlayacaksın.
Bu yuvarlak düzenin içine girmemiz milyonlarca spermden sadece birinin yarışı kazanarak yumurta zarını aşmasıyla başladı …bir çiğnem etken insan oluverdik.Allah bizlere insan olarak kalabilmeyi nasip etsin.Bu dönme dolabın üstünde devrilmeden durabilmeni ve arada sırada da olsa hatırlanmayı dilerim.Sevgi ve dua ile …
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!