07.12.10-16.02.2012
Seninle tanışmadan önce
Tesadüfen, dört yapraklı bir
Yoncayla tanıştım
Arkadaş olduk.
Aslında bana ayıracak vakti yoktu
Yamacında, sapına dokunmanın
Şans getireceğine inanan çoktu
Çünkü hepsi bir, iki yapraklı ottu
Aynı telden farklı tonları
Saçma sapan soru soran otları
Hemşire pozuyla susturdu
Öyle bir bakış fırlattı ki sivrisineğe
Sessiz modda sırıtarak sıvıştı hain
Eksik otların gözünde kanatlandı dört yaprak
Şarj edildi karizma arşı aştı aşacak
Bütün gözler kilitlendi, çıt yok
Sanki akıl tutuldu, kıpırdayan yok
Güneşe baktı ve hapşırdı üç yapraklı asi bir ot
Yan, yan baktılar yetmedi
Ters, ters baktılar öfkeleri geçmedi
Kendi çevresinde birkaç tur attı, kesişti gözler
Yamaçta bire bindiler
Ağzını kapatmayı bilmediği için
Üç yapraklı yoncayı
Kin birliğiyle linç ettiler
İtaat maşallah
Adalet inşallah
Asayiş maazallah
Sessizlik berkemaldi.
Kısaca gördüklerinden bahsetti
Gördüklerine bildiklerimi ekledim
Öyle abartılacak,
Dünyayı değiştirecek şeyler değildi
Topraktan, sudan ve ışıktan
Daha değersizdi ama
Hiddetinden rengi uçtu,
Sanırım yapraklarını kaybedeceğinden korktu
Yeri göğü inleten gök gürültüsüyle
Zamansız uyanmış gibiydi
Gözlerini gözlerimden ayırmadan
Kendi dilinde, dili döndüğünce sentezledi
Köklerimizin pabucu yoktur
Sonuna kadar direneceğiz
Bir uğultu yükseldi yamaçtan
Direneceğiz!
Gitti geldi o ses dağdan
Hadi oradan
Neden? Nasıl? (N)içinden birini seçerken beynim
Radyoaktif vaat rüzgârlarıyla yattılar diğer yana
Seksen okka ağırlığında sekiz oktav aralığında
Bir opera sanatçısının çekebileceği en uzun
Yuh…
Kadar sürdü rüzgâr
Ve kesildi
Muhtemelen nesiller boyu
Vaatlenmişlerdi
Hepsi susuz hepsi mutluydu
Hepsi ışıksız hepsi umutluydu
Hepsi beni çoktan unutmuştu
Az önce sıvışan hain sinek
Hepimiz otuz sloganıyla uça geldi
Bir uğultu yükseldi yamaçtan
Hepimiz otuz!
Gitti geldi o ses dağdan
Yeterli değil otuz. Kırk elli olur musunuz?
Söylemedim bir daha
Aynı yalan dünyada yaşadığımızı
Seninle tanışmadan önce
Otu seven bir koyunla
Koyuna âşık bir kurtla
Kurda iftira atan bir çobanla
Çobana sadık bir itle tanıştım
Arkadaş olduk
Koyun kurttan
Kurt itten
İt çobandan
Köylü çobanın ihanetinden korkuyordu
Seninle tanışmadan önce
Bir narla tanıştım
Arkadaş olduk
Nar düşüp dağılmaktan korkuyordu
Taneleri kabuğun içinde esir kalmaktan
Mermilerinin biteceğinden korkan bir tüfek
Dişçiden korkan bir fil tanıdım
Silah tüccarı dünya barışından
Mülteciler organ mafyasından korkuyordu
Ayı komşusunu yediği için bunalıma giren
Kendini beğenmiş sulu bir armutla tanıştım
Beni ikna etti yenmesi gerektiğine
Tam ısıracaktım ki
Armuduma dokunma diyen bir ayıyla tanıştım
Arkadaş olduk
Üç ay deliksiz uyuduğunu
Bizim sürekli ayakta uyuduğumuzu söyledi
Herkes ama herkes kış uykusuna yatmalıydı
Yatmalıydı çünkü
Kış uykusundayken
Burnuna halka, boynuna tasma takılacağından korkuyordu
Dans etmeyi de bilmiyormuş üstüne üstlük
Olur ya bir gün gelir de dans etmek zorunda kalır diye
İyi bir dans kursu bilip bilmediğimi sordu
Üzülme dedim ayı oğlu ayı
Burnundan yakalanırsan öğretirler oynamayı
Seninle tanışmadan önce
Birçok taşla tanıştım
Dere taşı istisna
Her yerlerine bulaşmış yağ, kir, pas
Dere taşı dâhil
Üzerlerinde bir parmak toz vardı
Arkadaş olduk
Biri diğerinin, öteki berikinin
Alınan, satılanın
Atılan taş ise, param parça olanın
Sabrına hayrandı
Kılcal çatlaklar dışında
Hepsi sağlam, sapasağlamdı
Seninle tanışmadan önce
Çınarın gölgesine sahiplenmiş
Gözünün feri, yüzünün nuru kaçmış
Bir şeyle tanıştım
Hiçbir şeyden korkmuyordu
Otu sordu? Mutlu dedim
İti sordu? Bitli dedim
Bugün kaç kere korktuğumu sordu?
Korktum! Hiç… Dedim
Korkmuyorsan bekle dedi
Çınarın gölgesini kuşandı üzerine
Kasıla, kasıla gitti geldiğim yöne
Gölgesini kaybeden çınar
Bir bana baktı, birde uzaklara
Bir gemi geliyor dedi bu tarafa
İlahi çınar dedim deniz yok ki burada
Ben göremedim ama
Yıldız gemisiymiş gelen
Bir süre bekledik
Ne gemi geldi ne de gölge
Yürümeye başladım geldiğim yöne
Otu sararmış
Kurdu vurulmuş
Sürüyü dağıtılmış
Köylüyü kandırılmış
İti kuyruk sallarken buldum
Narı çatlamış
Taneleri çürümüş
Fili dişsiz
Tüfeği barut kokarken buldum
İni suyla dolan ayıyı
İki arkadaşıyla dans ederken buldum
Maşallah sabır taşını sapasağlam
Mültecileri buzlu suda inlerken buldum
Silah tüccarı gölgenin sahibiyle fısıldaşıyordu
Kulak kabarttım
-Çınarın dallarını budaman için verdik, gölgeyi sana
-Acele et, şimdi tam zamanı, mevsimini kaçırma
-Bu arada sakın unutma
-Barış, savaş sonrasına kalsın.
Köpekler havladı uzaklaşmak zorunda kaldım
Seninle tanışmadan önce
Yaşlı bir bilgeyle tanıştım
Bana arkadaşını söyle
Arkadaş olalım dedi
Yamacın otunu
Çobanın itini
İtin bitini
Çınarın gölgesini
Geri kalan hepsini anlattım
Derin bir nefes alarak
Anlattıklarıma tecrübelerini ekledi
Kötülerin vakti dardır
Çok ama çok acelesi vardır hata yaparlar
İyilerin eli dardır bir atımlık barutu vardır
Çok ama çok iyi nişan alırlar
Gelecek günler güzelliğe gebe
Karanlığın ardından
Yeni bir güneş doğar
Çınarın gölgesi seherde batıya
Akşamüstü doğuya uzar
Işıltılı bir güzergâh çizmiş çınar sana
Arkadaşım korkma onurunla yaşa
Gemi falan yok ufukta
Seninle tanışmadan önce
Bir örümcekle tanıştım
Arkadaş olmak istedi
Ağına takılan içi boş böceği
Kurtulmaya çalışan beyaz kelebeği
Ve yemeye çalıştığı başka bir örümceği görünce
Kabul etmedim
Ama fazla yaklaşmışım
Elim kolum bağlandı
Senin yanında yerimi aldım
Ben
Seninle tanışmadan önce
İyilikle tanıştım
Kötülükten korkuyordu
Kötülükle tanıştım
Sınır tanımıyordu
Çok hırslıydı kötülük
Çok, çok hızlıydı
Çünkü çok iyi biliyordu
Vakti geldiğinde, iyilik haddini bildirecekti
Bahattin Çakılkaya
Bahattin Çakılkaya
Kayıt Tarihi : 6.10.2021 11:05:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!