Ne tanımlı bir ilah/isin sen, kadrinin dalgalarıyla alıp beni kendine çeken, yüreğimin masal atlarını cennetine dizginleyen, çiçekli bahçelerde lalelerine, leylaklarına, menekşelerine âşık eden. O büyülü gönlünde senin şifan ile dolsam, bir turnanın kanadında ülkeler geçsem ve rahmetinin şerbetlerini kullarına içirsem.
Seninle anların şahididir kâinat, en büyük günahların cenderesinde çeker tülleri, kapatır ışıkları, an yumuşacık bir yatak olur, huzur odada ruhunu bulur ve sana duyulan aşk yangınlarla büyüyen bir sevda gibi sevincin kandili olur. Sen uhrevi duyguların, kendini her gün bir boşluğa bırakanların, korkularının suretlerini sisli bir yaşanmışlıkta arayanların coğrafyası olur, nesli tükenmiş turnalar uçar gölgene sığınır ve ahir bir yürek kapsülünde sönmüş tüm yıldızlar ellerindeki rahmetle yönünü bulur.
Hakikat Nur/ışığınla dolanmaktır evreni. Sana sevdalanmak ışığa ritmi, çiçeğe poleni, yaprağa gizemi, kâinata seviyi, topraktaki köke çiyi, kuşlara sevinci, gönüllere sevgiyi, tabiata sırrı vermendir. Sana sevdalanmak gönlümüzün aşinan toprağında her bahar yenilenmek, gövdemizin sırlarıyla varlığına şükretmektir. Bir yudum suya dudak vermek, bir lokma ekmeğe şükretmek ve bir anlık nefese avuç açmaktır. Sen karanlıktaki yol ışığımız, gönlümüzün tanımsız ummanı, içimizin hiç eksilmeyen amberisin.
Sen âlimlere yön gösteren, çehrenin kıblesine olmazlığı döndürmeyen, ışıltınla ahenk, hiç eksilmeyen dalgalarınla bu denizlerdeki mavi renk, gökyüzünün rahminde bizlere adını zikrettiren bir sevdasın. Sana açılan avuçlardaki kader çizgileri, sana mırıldanan dudaklardaki aşk fısıltıları ve seni söyleyen dillerdeki mutluluk parıltıları ile ocak ateşe, ateş rahmetine, güneş himmetine, ay gizemine ve bu evren bir dönencenin en mükemmel tanımına mazhardır.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla