Senin İçin Şiiri - Hasibe Gezgin

Hasibe Gezgin
44

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Senin İçin


Ellerin mavi miydi
Mavi mi ellerinin söylencesiydi?
Gözlerin, bir çift siyah inci tanesi…
İçimde yuvalanan sanal gökdelenlere inat,
Yüzünde, vakûr bir çocuk gülümserdi.
Yosunlar giyerdi sesin, yosunlar; berrak, kadifemsi…
Kokun, mistik bir ezgiye dönüştürürdü hecelerimi.

Az mı gittim, uz mu gittim,
Bilmem, hlangi ara Kaf Dağı’ndan hicret ettim?
Sahi, tüm hücrelerine sızdığın şarkımı, hangi vagona yükledim?
Sen şimdi, özgürlüğü bayraklaştırmış bir karanfilsin,
Bense, miladını seninle doldurmuş bir takvim…
Sevilmeye yüksünmüyorum da,
Sevenkalbimi, naftalinleyip tavan arasına hapsettim.

Ah, söyleyemedim, söyleyemedim!
Düşler sevdalı başıma üşüşürken,
Tüm cümlelerimin öznesi senken,
Yakıp gemileri, her defasında sana demir atmak varken,
Ne yazık, gelmedim, gelemedim!

Oysa yağmurlarla yıkamıştım aykırılığımı,
Sana hiçbir rüzgarla sevişmemiş, bakire bir ıslıkla seslenecektim.
Ellerimi zemheriden soyup,
Masallarla örecektim saçlarını, en özgün imgelerle…
Sonra köpürecekti avuçlarında pul pul taze, ergen bir iğde.
Nice cüzamlı gece sabaha erdi de,
Gözlerim, yeşeremedi gözlerinin ikliminde.

Yıllar geçti,
Onca yol yürüdüm,
Nice varoş ilk yazların izini sürdüm.
Senden sonralara kurdum saati.
Heyhat! Boşa kürek çektiğimi çok zaman sonra gördüm.
Ne ayaklarım yerden kesildi bir daha, ne de al al oldu yüzüm!
Aşkın, başımda kavak yelleri estiren o gizemli halini,
Seninle bir tarihe gömdüm.

Seni sevdim; el sürmeden, çocukça,
Bakışlarımda yaralı bir bozkır asılıydı çoğu zaman.
Sesimde kanamaya hazır bir martı çığlığı…
Çocukluğumla gençliğimi ortadan ikiye bölen cam kırıkları…
Seni yankılardım, yankılanırdım sende, senin haberin yokken.
Uysal ama uzak bakardın sen,
Üşürdüm gözlerinin uzaklığından.
Yüreğinde demir parmaklıklar,
Aramızda ilkel, asırlık bin duvar…
Ne demir parmaklıkları aşabildim yüreğindeki,
Ne de ilkel duvarları yıkabildim aramızdaki!
Sağırlaştım, gülüşünü duyamadığım her an,
Can çekildi sanki damarlarımdan.

Sen bilmesen de, biriktim sana,
Gözlerine susamışlığımın tanığıydı Ankara.
Şarkılardan fal tuttum yürüdüğün kavşakta.
Küçük parmaklarının asil boğumlarını çizdim buğulu camlara.
Evet, bilmiyordun sense bir ömrü sakladığını avuçlarında.
Mahçup bir ab-ı hayattın akan içimin pınarlarına.

Seni sevdim, yeni yetme bir delikanlı hüviyetinde,
Kalemin kokusunu, kafiyenin dokusunu bilmeyen ben,
Şiirler yazdım bereketli gözlerine.
Bir kopuzun telinde gülüşünü aradımyorgun tezenemle.
Eteğine yüz sürdüm şehir şehir,
Ruhuma hangi bulut üfledi yağmurunu kim bilir?

Gözlerin çocukça mı bakardı,
Çocukluk mu gözlerinden taşardı?
Öyle muzipçe, öyle sevecen…
Düş bahçelerinde salkım söğüt,
Kirpiklerin çiçek mi açardı?
Ellerin konuşur muydu kalabalıklar içinde, kendi kendine,
Dokur muydu yüreğin çok sesli bir dünyayı, ölgün bir senfoniye?
Nice bölünmüşlüğü çoğaltan, içinde yumak yumak gökkuşağı saklayan sesine dokunamadım ki…
Nerden bileyim, mavinin hangi tonunu ezbere bildiğini,
Soru işaretlerinden kaçar gibi,
Apar topar her sabah yeşili neden giyindiğini?

Heybemdeki azığımdı gözlerin,
Gözlerin ki… bir çift siyah inci tanesi…
Dışarıda kendini tekrarlayıp dururken hayat,
Kalbim öylesine anaçtı ki…
Milyonlarca sen doğuruyordu her sabah,
Ah, gönüllü sürgünlüğüm ah!
Sensiz nereye koysam bilemedim ellerimi.
Sanma ki büyüdüm,
Halâ katıksızım inanki!
Işıksız, aşksız, yalnızlıktan daha yalnız…
Düne tutsak, bugüne yabancı ve yarınsız…
Kim bilir, hangi kapının eşiğindesin şimdi,
Kim bilir, hangi el çiziyor bakmaya kıyamadığım gözlerinin resmini?
Bense, bugün bile senin için hoyratlığıma sırt çeviriyorum,
En çok seni haykırıyor, en çok seni kendime saklıyorum.
Çünkü ben seni tüm kayıtsızlığına rağmen, kocaman bir yürekle seviyorum.

Geç kaldım sana, bilmem kaç asır
Ve demlendi benliğimde nasırlı kahır.
Çekiminden mi korktum,
Yoksa hazanım mı bulaşır saçlarına diye kaçtım, senden bilinmezki.
Bulduğum gibi yitirdim seni
Gidişin eksiltti beni.
Söyleyemedim, içimde kaldı onca şey,
Oysa hayalin süslüyordu gecelerimi.
Sevmek; el sürmeden sevmekti seni.
Tertemiz, sonsuz, apaydınlık…
Sezdirmeden bir rüzgâr misali ılık ılık
Tüm dünyayı kucaklayan bir dua gibi.

Haberin yoktu,
Sana adanmış bir ömür vardı uzak bir şehirde.
Çünkü ben küçücük bir noktaydım sonsuzluk evreninde.
Seninle başlıyordu her cümle,
Seninle eriyordu gün nihayete.
Hiç kimse sen değil,
Ya da herkes sana benziyordu beklide.
Ve sen kim bilir… hangi mevsimin iz düşümünde…
Benden çok uzakta, apayrı bir yerde,
Yetinmeyi öğreniyordun hayatın sana verdikleriyle.
Başın başka dizlerde…

Ne vakit yakalandım öksene bilmiyorum,
Ellerin mavi miydi sahiden,
Yoksa mavi mi ellerinin sûretiydi, anımsamıyorum.
Ben nicedir, burada, bıraktığın yerde, ya da hiç fark etmediğin diyelim, o aşık halimle,
O zorba kışın çetelesini tutuyorum.
Aynalarda yavan yüzüm,
Eski püskü sabit düşünüşüm,
Sende bir ben olduğun günün sıcak düşüyle,
Seni özlüyorum.
Yoksunluğuma, yoksulluğuma inat, tepeden tırnağa senle doluyum.
Ne çıkar bilmesen,
Ne eksildi sanki, sen sevmeyince sevgimden?
Bende tüm buzları eriten bir ateşsin halâ sen.
Çözdüm ruhumun iplerini,
Gelip bulacak seni, neredeysen.

Hasibe Gezgin
Kayıt Tarihi : 22.12.2009 23:26:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Kara kış bağdaş kurup oturmuşken çocuk gözlerime, ilkelken şarkılar dilimde, bir aydınlık dost tınısı eşlik etti yeşile susayan iklimime. O dost ki, bölüştü ıssızlığımı, paylaşarak öz varlığını benimle,zenginleştirdi yaşam soframı. Beni ben olduğum için önemsedi çoğu kez; zaman perçimledi aramızdaki bağı; dostluğumuz yıktı ön yargı duvarlarını. Bir yolculuk sırasında bölüştük içimize çöreklenen saklı yazgımızı; ilk aşkını, yaralarını, hayal kırıklığını çıkarıp cebinden koydu masaya; almadan vermenin asil öyküsünü, sevilmeden sevmenin insanca yönünü, gerçekten çok düşe yaslanan masmavi bir türküyü fısıldadı yüreğimin kulağına. “Yaz, içimdeki koca evreni; yıllardır boşluğunu dolduramadığım, yerine kimseleri koyamadığım sevgimi…” dedi usulca; yazmaz mıyım diye geçirdim içimden o an; hayli zaman aldı doğurmam bu şiiri; biraz sancılı bir doğum oldu doğrusunu isterseniz. Ne tuhaf! Beklide o uzak şehirdeki o aylak dağ çiçeği hiçbir gün bu denli sevildiğini bilemeyecek. Sevmek, kendimizi büsbütün sevgiye adamaktan başka nedir ki? Tün varlığımızla ona ait hissetmekten başka kendimizi, sonra kendimizden soyunup, onu ggiyinmek örselenmiş ruhumuza; sevmek işte aykırılığımızın resmigeçiti değil mi bir bakıma? Soru işaretlerinden kaçarken ünlemlere tutunmak, üç noktaların derin anlamına sığınmak hatta… Sevgili dostum masalsı bu aşkın sıcak ezgisini mırıldanırken “Ondan sonram olmadı, sevmeyi beceremedim ondan sonra.” Diye iç geçirdi sık sık. İçime mi dokundu ne? Ellerimi koyacak bir yer aradım, yüreğimdeki neydi? Yaralı bir tren düdüğü müydü boğazıma düğümlenen, yoksa bu soylu sevgiye duyduğum hayranlık mıydı? “Her insanın bir öyküsü var işte hayatta,” diye düşündüm kendimce. Bazı insanların yeri asla doldurulamaz, insan nereye gitse içinde taşır o ikizli duyguyu; bir yanı özlemle çalkalanır, bir yanı unutmak için didinir durur boyuna. Aşk, yalnızlığa inat kalabalıklaşma savaşımı, ya da kalabalıktan kaçar adım uzaklaşma sevdasıdır. Kim bilir, belki sana teğet geçen bu aşk masalsı tadını bırakarak damağında sevgili dostum, karışacak tozlu bir bulutun damarlarına. Sen yine yeniden sevmeye kuracaksın saatini; sevilmeyi öğretecek sana aşkı sonsuzluğa dokuyan bir sevgilinin kalbi, kim bilir, kim bilir belki… O uzak şehirdeki, uzak bir milatta kalan kadın, asla bilmeyecek bu şiirin kendisine yazıldığını ve ömrünün belli belirsiz bir gülüşe adandığını. Bu şiir, dillenmeyen, ya da kelimelerin kamburluğunu yadırgayarak söylenmesi ertelenen bir aşkın söylencesi; en çok haykırılan, baş döndürücü, insanın yaşamla bağlarını koparan bir gönül törpüsü; bu şiir sevilmeden seven, içinde Âdemle havadan bu yana tüm insanlığın sonsuz sevdasını taşıyan, gündüzden çok geceye yaklaşan, benden çok bize sığınan bir yüreğin öyküsü… Evet sevgili dostum, sen yine de inadına, sana zaman pervasız davransa da, unutman için seni koşullasa da, tüm bunlara inat unutmayışını anımsa bu satırları okuduğunda. Duygularına sırt çevirmeden yaşamanın ne kadar erdemli bir yaşam biçimi olduğunu kanıksa sonra. Ne mutlu sana, kaç kişi var ki yeryüzünde sahip çıkan bu denli sevdasına, sana onu sunmayan yaşamı da artık bağışla.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • İsmail Kurt
    İsmail Kurt

    Ah, söyleyemedim, söyleyemedim!Düşler sevdalı başıma üşüşürken,yürek acıtan özlem duygularını çoşturan güzel anlamı aşkla yoğrulmuş harika bir şiir kutluyorum.Saygılar..

    Cevap Yaz
  • Deniz Gercek
    Deniz Gercek

    Bir yasanmisligi bir kac dille anlatmis kaleminiz,unutmaya direnen,sevdasina sahip ve yasamla baris icinde....guzel bir siir okudum,kaleminize ve duygulariniza tesekkurler,saygiyla,

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Hasibe Gezgin