Adına yedi ciltlik kitaplar yazdığım bir insanı hangi dilde anlatsam, adına belki de onlarca kitap daha yazsam, ne onu tam olarak anlatabilirim, ne de bu acılardan kurtulabilirim!
Ҫünkü, seni unutmak iҫin sevmedim, ey benim Gül Yanaklı Prensesim! Ayrıca, seni bir saniye bile unutsam, sana ihanet etmiș gibi duygular iҫinde kalarak ruhum öyle eziliyor ki, bunu da anlatmam ve yazmam imkansız!
Y
ani yedi kitapla anlatamadığım “Seni” bir kaҫ satırla, ya da bir makaleyle nasıl anlatabilirimki?
H. Hüseyin – 12.12.2019
Sen
Sana ne yazsam, ne kadar kalemle kalemşörlük etmsem de, desem de, bir tarifsizliğin girdabında dindirebileceğim cümlelerim yok içimde, bunu bilmiyorum. Bazen lanet olası artrozlu parmaklarım yokuşa sürüyor her şeyi. Zorlanıyorum, içimde biriken buğuları dumanlamaya! Ruhumda beliren cümleler dökülüyor inceden, … Yüklüyorum kendimi sanatın müziğine, edebiyatına, heykeline, tablolarına, tuvallerine, müzelerinde ki görülmeye değer eserlerine, doğanın gizemli gerçeğine, nehirlerin sükunetine, derelerin şırıltısına, caddelerin uğultusune, evlerin mimarisine, çocukların şen şakrak sesine, duvarlarına grafitler çizerek geçtiğim zaman adına!
Yüklüyorum! Kendime, ne varsa, içimde sana yük olmasın diye!
Işığı söndürüyorum içimden, bir kaç mum yakıyorum; odalar aydınlansın diye, ama nafile… Yine dökülüyor cümleler artroza inat eğri büğrü, yamuk parmaklarımdan. İçimde ki, ses, ağır bir senfoninin sesi! Dinliyorum seni yazsın diye şimdi! Her şey, saklanan kelimeleri yerlerinden çıkarmama izin veriyor sevdiğine yürekten cümleler yaz diye …
Sen, binlerce cümleden türemiş harf, binlerce damla yağmurdan oluşmuş inci. Veririyorsun bu yüzden bana doğal gücü! Bir şeyler olmak kaygısından daha çok düşündüğüm tek duygu, ‚yük olmak‘ duygusu yıkıyor ve ürkütüyor beni! Duygusuz, ruhsuz, duygusuzluğun duygusu içinde kaybolan zamanın boşluğu deniyor beni yıkmaya! Ama nafile! Ben bir yola gidiyorum seninle. Nereye giderse gitsin bu yol! Sağlamdır tuttuğun kol! Hangi dağa yönelirsen yönel, ben tutacağım ellerinden, çünkü sensin benim için enel! Başka bir enel aramıyorum ben yeryüzünde! Ve senden başka her şey bana gölge! Seyrettiğim panorama, doğanın bütün harikaları, senin „Gül Yanaklar’ın da“ Damar damar, demet demet yoğrulmuş doğa toprağıyla! Görmüyorum; gösteriyorsun, hissetmiyorum; hissetriyorsun, düşünmüyorum; düşündürüyorsun! Unutuyorum; hatırlatıyorsun! Hafif bir rüzgar gibisin, içimde hissettiğim, seni seninle getiriyor ta yazı masama kadar! Basamak basamak çıkıyorum gök kubbenin yaşlı dolunayı’na kadar. Ve pencereden seyrediyorum gelip geçen zamanı! Mavi gök yüzüne bakarken! Yine yağmur diyorum, ama sen geliyorsun yumuşak sessiz ayakkabılarının ve adımlarının varlığını ve yaklaştığını hissediyorum birden.
Biliyorum; derin bir istek ve çabayla – gayretin gücüyle kalender saflarında adımlarken! Sen çıkıyorsun birden ve kapı gizemli bir ışığın gücüyle açılıyor. Neden mi? Onun da sebebi Sen! Yoksa sukunet gelmez bu eve! Sen geldin ve o boşluğu doldurdun!
Hüseyin Arslan - 10 Aralık 2018
Hüseyin Arslan 3Kayıt Tarihi : 25.4.2020 00:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Esimin hakka yürüyüsünün atinci ayinda kaleme aldigim yazim!
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!