Seni Seviyorum Hayat Demek İçin Yollara ...

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Seni Seviyorum Hayat Demek İçin Yollara mı Düşmek Gerek? Deneme 1

Nasıl bir zamandır ki bu, insan yaşamının en zor anlarının yazıldığı…

Offf ki of…
Gece yarısından sonra şafak vaktine uzanan zamanın tam yarısına yaslanan anlar bu…

Gözlerin kapanma ile açık kalma savaşının verildiği bir zaman kesiti…

Bu saatlere kadar ve bundan sonraki anlara kadar neden uyuyamaz insan?

Hangi hesapların gölgesidir bu anlar…
Ve
zordur,
insan,
yüreğinin vuruşlarını sayıyor…

Oy ki oyyy ki oy ki oyyy…

Nedir bu çile bekçiliği?

Yağmurun artık yağması mümkün olmayan bir mevsim zamanıdır ki,
bu insanın içine yağar sanki, yağıyormuş gibi olan yağmurlar...
Sanki gözlerden aşağı süzülüyor…

Yıkanmak arınmak ister bu mevsimin böyle gecelerinde,
Uykular, uykusuzluğa sürgündür…

Hapis bir uykusuzluk zamanıdır…

Hesaplaşmalar kendi kendine, iç dünyasıyla kalemsiz, kağıtsız, hesaplaşmalar…

Yüreğin huzursuz olduğu gecenin bu saatleri…
Şafak sökmez, sabah bir türlü olmaz, büyük bir hınçla haykırmak ister insan…
Neden bu geceler zar zamanlarla uzanıyor sabaha…
Neden bu geceler zor sabahları doğuruyor…

Ve kendi kendine içten yükselen bir ses…
Neden ben sevince birileri ağlar…
Neden sevgi uzun geceler gibi zar zor insan…

Geçti bu ömrün baharı be yar geçti…
Kış oldu, yaz oldu, işte geçti bu ömrün sevme zamanı…

Artık hayat zorluyor beni…
Gözler kapanmak için, saatin tiktaklarını sayıyor…
Zor geçiyor atık çeyrek ömürlük zaman…

Ve
zar zor belâ olarak sabah bu gece de çok uzun olacak…
Hangi sevinçler, hani sıkıntılar birbirine sıkıştırıyor zamanın bu karanlık anlarındaki düşünceleri…

Sevmek sevilmek arasında gidip gelen sarkacın bir birine vuruşlarındaki o tok sesler beyinde neden bir el bombası gibi ışıksız patlar…

Karanlıklar bütün düşüncelerin saklandığı bir sandık mıdır?

Neden sever insan,
Neden sever de kaybeder insan…
Neden sevilir insan…
Neden sevilirken bütün sevinçler hep bir yokuşun üstünde yakalar insanı…

Sevmekle sevilmek arasındaki bağ, kan ile damar arsındaki gibi bir uyuşumsa, kan neden ayrılık sözcüğünü duyunca donar…
Bir vebal mi bu?
Bir yola çıkış mı bu siyah günleri arkada bırakarak…
Gidilen yerde zamanlar hep ak mı?
Meyveler kendine has özel renklerinden farklı mıdır gittiğin yerde?
Ekmeğin kokusu hep aynı değil mi?

Neden insan çok sevince çok yemek yer, su içer, ardından bir oh çeker, şükreder?
Neden ayrılıklarda yemeden içmeden kesilir de sol yanının göğüs kafesine kocaman bir balon oturur?

Sevmek kalplere balon oturması mıdır ayrılığı görünce…

Yine yollar, yine sağ ve sol şeritlerden hızla geriye doğru kaçan ağaçlar ve yol ayrımı banketlerindeki kedi gözlerinin kırmızı ışıkları ile arkaya gidiyor…
Sanki bütün düşünceleri de kucağına sarmalar gibi… Arkaya koşuyor sanki…

Seni seviyorum hayat demek için yollara mı düşmek gerek?

Yollar, durmadan saçını başından yoldurur insanın…
Kalmak isteyip de kalamadığın,
beldenden, istemeyip de gitme mecburiyeti gibi basıp gaz teline uçarcasına gidersin…
Ne bulacaksın ki gittiğin yerde de kaçışını haklı çıkaracaksın…

Neye kaçılır ki hep şehirlerden, şehrinden niye?
Anılardan kurtulmak adına yapılan bu hareket neyin ispatı?
Yaşanmışlıklardan, yaşanılan yerlerden kaçmak için mi?
Yaşanılanlar, yaşanılan yerlerden kaçıp kurtulmak için mi yaşandı?

Yeni bir yol yönü bu, yeni bir yere gitmek…
Daha önce gidilmeyen yerlere gitmek, belki anıların penceresinden kurtulmak…

Anılar durduğumuz yerde bir yıldırım gibi çarpmıyor mu insanı?
Nedir bu anılardan kaçış telaşı?
Yeni bir yer, yeni bir sabahla doğacak güneş yeniler insanı?
Hangi yalnızlığın sonunda kimlik mücadelesi başlatmayız?
Ben kimim?
O kim?

O benim yanımdayken ben kimdim?
Gülüşlerim kimeydi, kimin içindi?

Şimdi suskunluklarım neden yalnız benim?

Hangi hesaplaşmayı kaybettik?
Dosdoğru bakmak, durmak sevgiyi tutmak amacımız değil miydi?

Neden bu isli tencere karası yüzümüze sıçratılıyor?
Yalana riyaya, yalakalığa, başlayamadık diye mi şamar gibi tokatlar iniyor yüzümüze?

Seven niye sevdi bizi?
Biz niye sevdik dedik sevene?
Bir halka bu, birbirine geçmiş iki halka…
Nedendir sevme hakları gülme hakları verilir de pat diye bir şamar gibi yüzümüzün şeklini dağıtan bir cümleye, ben senden gittim denir…

Veya,
Ben senden gidiyorum denilince hayatın bütün diken telleri neden yüzümüze, bedenimize takılır?
Bunu yapan kim?
Sevdim diyen…
Yüzüm senin yüzünle gülüyor diyen…
Karnım sen yanımdayken gülüyor diyen…
Ve
hayatı kendiyle bize bağışlayan…
Nefesim, nefes, nefesim dediğimiz…

Yokluklarımızda varlığımız, varlığımızda yokluğumuz olan bu ses, bizi neden bu kadar hayata bağlar. Veya hayattan koparır…

Neden hoş geldin yüreğimiz dediğimiz insan bir veda cümlesi söylemeden kopar gider yanımızdan?
Ve
Şehrimizden, nefes aldığımız, koşu yolları olan kaldırım taşlarından, koparır bizi de, bir başka şehrin,
bir başka beldenin sabahında zor nefes almalara sokar bizi…

Hasret,
bir başka şehrin sabahında zor nefes almalara sokar bizi…

Nefesi zor olan sabahlara uykusuz girerek, bedenimiz çürük yumurtaya çevirir bizi…

Suç muydu seni seviyorum demiş olmamız?
Bunun bedeli miydi, ruhumuzla, bedenimizle ödediğimiz?

Hasret hayattan, kar kızağına binmiş gibi kaydırıyor bizi…
Peşine nefret ve tiksinti takarak…

Sevgi ben seni sevmeyi bildiğim gibi, senden tiksindiğimi de bildim…

Öyle zor ki vedasız ve sebepsiz gidişleri içime sindirmek…

Güzel bir şarkının içinde olup, mırıldanırken, aynı şarkının sonunda olamamak gibi bir his bu…

Biz ne yapmıştık aşka, küçük bir çocukla göz göze gelebilmek için onun boyuna uygun olabilmek için diz çökmemiş miydik karşısında?

İzmir

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 19.5.2009 18:52:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Namık Cem
    Namık Cem

    kutluyorum yazan güzel yüreği..
    namık cem

    Cevap Yaz
  • Ayşe Bakkalcı
    Ayşe Bakkalcı

    Sevgi bir pınar misali çağlamış,güzel bir deneme okudum,kaleminiz daim olsun.


    Saygılarımla/ Ayşe

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Mustafa Yılmaz 4