Büyünün renksiz buğusu yüzümde saklı. Bir sen bakarsan görürsün. Bir sen anlarsın
seni ilk görüşte büyülendiğimi. İçimdeki onlarca yıllık buzulun senin sesinle, sıcak nefesinle
paramparça olduğunu ve akıp gittiğini, tek sen bilirsin.
Sen bir hayal kadındın, ulaşılmaz, gizemli bir dünyadaydın. Rüyalar ülkesinin öykülere
sığmayan muhteşem kadınıydın sen. Gözlerin, bakışların okyanuslardan da derindiler.
Narçiçeği dudaklarının kenarlarından, gamzelerine doğru uzanan çapkın çizgiler görürdüm bazen; bu, benden yana kanat çırpan gülücüğündü. Duruşunda ki asillik, bedeninin tarifsiz, devinimleri, isimsiz çarpıcı kokun etrafımı sarar başımı döndürürdü.
Hiçbir güzellikle yarıştırmadığım tanrıçaları kıskandıran efsane kadın, duy sesimi aşkım
ebedi, sende yaşayacak, seninle anılacak. Seni masallar diyarından, rüyalar âleminden gezegenime
götürüyorum.
Sen yaşamımın vazgeçilmez tadı, doyumsuz lezzetisin. Yeraltı katlarından gün ışığına çıkmış paha biçilmez mücevherisin. Gün ışığında, gece karanlığında parıltılarınla gözlerimi kamaştırıyorsun.
Egomu değil, seni çok sevdiğim için ellere kaptırmayacağım. Benim olman, hep öyle kalman için savaşacağım.
Yağmur ormanlarının loş ıssızlığından, Buda tapınağının Budist rahiplerinden, kâh görünen
kâh kaybolan hayalini hayalet avcılarından kaçırıyorum. Kimin gücü yeter karşıma çıkmağa, seni benden almağa, kimin gücü yeter?
Ben senin için Don Kişot’u kıskandıran ne savaşlar verdim. Arzu’nun Kamber’i, Leyla’nın Mecnun’u, Nino’nun Ali’si, ne benim gibi, ne de benden daha çok sevdiler. Çok acıdır ki aynı kaderi paylaştım onlarla. Sana kavuşamamanın şifa bulmayan sancıları içinde yıllarca kıvrandım durdum.
Dağların yücelerinden vadilerin düzlüklerine ulaşan billur pınarlarda sesini duyacağım.
Şarkılar söyleyeceğiz el ele. Kışkırtıcı sıcaklığın, buram, buram tüten kadınlığınla seni karşımda bulacağım her an. Sana hiçbir şeyden korkmamayı öğreteceğim. Çaykarası gözlerine bakacak, içinde beni arayacağım. Aynalarda göremediğim, kayıp ilânlarına resmi düşmüş olan beni! Kokunu afyon gibi ciğerlerime çekeceğim. Ve beni sarhoş etmeni bekleyeceğim.
Önümde duran sayfaları daha fazla okuyamadım. Daktilomun tuşlarına dokunan parmaklarımın ucundaki harflerin hepsi başka, başka renkler almışlar havada uçuşuyorlardı. Gözlerim yanıyor, ellerim titriyordu. Damarlarımda kanım durmuş, akmıyordu. Tarifsiz bir sıkıntı
yılan gibi çöreklenip yüreğime oturmuştu. Nefes almakta zorlanıyordum. Ağzımı açıyor, su içermişçesine havayı yudumluyordum. Düş kırıklıklarının doğurduğu çaresizlik sarmalında bunalıma girmiştim. Nasıl çıkılacağını bilemiyordum.
Odanın oksijeni mi azalmış? Pencereyi açmalıyım. İçeriye temiz hava girmeli. Kalkıp
pencereye kadar gittim. Ayaklarım şişmiş müthiş ağrıyordu. Pencerenin kanatlarını titreyen ellerimle zor da olsa açmayı başardım. İlkin karanlığın sessizliği hücum etti, ardından gecenin iyotlu nemi doldurdu içeriyi.
Gömleğimin yakasını, ön düğmelerini açtım. Derin, derin birkaç nefes aldım. Ciğerlerimi temiz havayla doldurdum. İstim salan yorgun, yaşlı gemi gibi uzun bir soluk verdim. Şimdi daha iyiceydim.
Yine de karanlığın, sessizliğin, karışık kokuların dolduğu oda da fazla kalamayacağımı
anladım. İçim tekrar daralmadan buradan çıkmalıydım. Öyle de yaptım. Kapıyı vurup çıktım.
Ara sokakların loş aydınlığından, bol ışıklı caddeye çıktığımda dilim, damağım kurumuştu, çok susamıştım.
Korkuyla arkama baktım. Sayfalar, satırlar, harfler beni takip etmişler miydi? Yaşadıklarım,
yazdıklarım beni sorgulayacaklardı sanki.
“ Sana korkmamayı öğreteceğim.” diyen ben, korkunun kanatlarına biniyorum. Yaşamak daha bir zor gelecek sensiz. Tat almadan, kokuları, renkleri tanımadan, bakarak görmeden.
Film koptu, kaset başa sarmayacak bir daha...
Önce seni, sonra inadına seni, sana anlatmak için yazdım. Satır aralarına senin tanımadığın beni de kattım.
Ne gariptir ki: yüzlerce sayfanın sahibi, binlerce aşk sözcüğünün, şiirlerin ilham perisi hep seni yazan kalemimi kırmak istiyorum. Bir değil bin parçaya bölünsün. Yazmasın, yazamasın bundan böyle.
En büyük aşklar ölü doğmazlar mı? En büyük mutluluklar, en kısa sürenler değil midir?
Kimdir, bu dengesiz dengeleri kuran?
*
Dinmez ER / Çeşme / 2012. 03. 22 /
Dinmez Er
Kayıt Tarihi : 22.3.2012 01:14:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Kimdir, bu dengesiz dengeleri kuran?
........................................
Ölümün beyaz yüzünde açan çöl çiçeği gibi hiç kimse olup, her şeye sıfır noktasından başlayıp orada kalmak istiyorum. Sessiz gecede gümüş gibi parlayan anıların üzerine ölü toprağı serpmek istiyorum. Hiçbir yerden gelip, hiçbir hedefe odaklanmadan, gölgeli gözlerde kaybolmak istiyorum. Hareketsiz gölgeler gibi peşimi bırakmayan hüzünlerden kurtulmak için…F avcı ant.10
Kimdir, bu dengesiz dengeleri kuran?
*
Dinmez ER / Çeşme / 2012. 03. 22 /
Dinmez Er
YÜREĞİNİZE SAĞLIK GÜN DOĞUŞUNDA UMUTLARLA KUŞ KANADINDA SEVİNÇLERLE BİRBİRİNDEN GÜZEL ŞİİRLERLE SİZE MUTLULUKLAR DİLİYORUM SEVGİLERİMLE...
Dinmez bey Ustadim:)) harikuladeydi bir an kendimi bir romanin icinde bulacagimi sandim ... bir ask ozlem sevgi ancak bu kadar guzel anlatirdi Yureginizden guzellikler eksik olmasin saygilar
10 + 10
dinmez kardeşim yine sana özel cümlelerle bir yazı ...selam ve saygıyla...
mustafa yılmaz
ant+10
TÜM YORUMLAR (7)