Kanarcasına yalın ateşe yürümektir sevi. Bir bakıma güvercin kanatlarıyla geliyordu sevinin çağrıları mısra mısra... Böyle işte...
Buraları yağmursuz kalmazdı, yağardı yaz olsa bile... Oysa sonbahardayız artık yağmurun damlası bile yok...Ve nice geceler uykularımızı ekmek bıçağı ile bölüp paylaşarak, visal sağnaklarında nasıl da sırılsıklam olurduk..
Anımsadın mı? Şarkılara-şiirlere bir bir kulak verişimiz vardı ki...Yoksa unuttun mu?
Az önce pencerimi açarken gece uzun siyah ipekli şallar gibi odama nasıl da sağılıyordu ve nasıl da uyarlanıyordu tan basımlarına...Titriyor ve epriyordu gece...Tatlı bir sabah yelinin akışında yorgun gözlerime, sevgilinin saçlarını omuzlarına aşağıya salışının gecesi çöküyordu...Aslında sevgiliyi düşlemekten, sevgilinin saçlarını her çözüşünde tan basımına ermenin mutlu yorgunluğu düşerdi gözlerime,
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,