neden olduğunu, nasıl bu hallere düştüğünü anlıyamazsın
dünyayı ayağa kaldırmak gelir içinden, kıyameti koparmak istersin
bilsen ki; kimseler duymayacak feryadı figanını, sessiz hıçkırıklarını
miden bulanır, başın döner, dizlerin çözülür, düştün düşeceksin
aç şöyle yakanı bağrını, yüzünü yıka, nefes alışların düzelsin
çare diye birşeyler yemek istersen, bir sofra kurarsın kendine
dışarıda sokak lambaları yanar bir bir, soluk sarı, ölgün ışıklarıyla
sofrana, odana sinsi bir karanlık çöker, lokmalar dizilir boğazına
ardından bir hiçlik duygusu gelir oturur karşına, onunla başbaşasın
kahrolursun, ezilir yüreğin, için acır derinden, derinden
kendinle hesaplaşman başlar, çatışır, tartışırsın sanki yetmiyormuş,
gibi, her gün her yerde herkesin seninle çatışıyor, tartışıyor olması
titreyen ellerine bakarsın, biraz sakinleşeyim dersin öfken tavan yapar
öpülesi, okşayan, seven, üreten ellerin çıldırır birden duvarları yumruklar
kırık aynaya düşen yüzlere bakarsın, saçını başını yolarsın
gülmek haram gözlerinde bulutlar yağmur olur, sel olur durduramazsın
cevapsız nedenler, niçinler içinde boğuşur, çözümlere ulaşamazsın
karıncalar ordusu hücüm eder yorgun beynine, dumura uğrar belleğin
kulakların duymaz, gözlerin görmez, dilin donmuş konuşamazsın
tor top olup kıvrılırsın bir köşeye titreme nöbetlerine girersin
koca evrende en yalnız, en çaresiz, en zavallı, yenilmiş birisin
kapını açan yok, adını çağıran bir Allah'ın kulu yok, arayan soranın
ne bir dost, ne bir arkadaş, ne başka biri yaşadığından habersiz
hani nerede sevdiğin kadın(?) sen sevildiğini sanıp kendini avutmuşsun
ışıklar, sesler, şekiller, renkler bak nasıl hızla değişiyor odanda iklimler
...
ağır bir hastalıktan henüz çıkmış gibi yavaş yavaş kendine gelirsin
içindeki patlayan volkanın lavları ciğerini böylesine dağlamamıştı
hiç bu kadar ağır gelmemişti yaşadıkların, dayanılmaz olmamıştı
ruh bedende yaşıyor sevin, sor kendine, neden bu hallere düştün diye
vazgeç eziyyet etmekten kendine, bırak seni sevmeyenleri,
sevmeyen sevmesin(!) , sen önce kendini sevmeyi öğrenmelisin
cehennemi yaşadın, cennetin önünden geçtin şükretmelisin...
Dinmez ER / Çeşme / 2010-01-16
Dinmez ErKayıt Tarihi : 17.1.2010 13:08:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Dinmez Er](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/01/17/sendrom-6.jpg)
Öyle canlı bir anlatım ki... Okurken 'halden hale' geçiyorsun... Sanki sen yaşadın yalnızlığın ve çaresiz kalışın isyanını.. Sanki sen vurdun duvarlara başını... Sanki sendin 'sözde sofra kuran...' Sonra da boğazına dizilen her lokmada sendin yutkunan...
Şiirin finaline doğru dinginleşen... Sakinleşen... Neden/sonuç ilşikisini kuran ve 'kendisine dönen' şairin bu müthiş anlatımını ve şiiri kutlarım...
sevmeyen sevmesin(!) , sen önce kendini sevmeyi öğrenmelisin
cehennemi yaşadın, cennetin önünden geçtin şükretmelisin...
DİNMEZ ER ŞİİRLERİ: S. 14 S. 418 tam puan kaleme sağlık
hayara küser nefes almak istemeyiz ve ondanda geçemeyiz iki ara bir derde yaşamaya devam etmek sessiz çığlıklar attırır ya insan şairbu sendromu yaşattı bizlere teprkler
TÜM YORUMLAR (8)