Senden sonra talihime yenilemiyorum...
Sabah açılır,
akşam olur
kısmet denen kandırmacanın
kahkahalarıyla...
Yaşayamamak -
ölememenin cezasıymış,
bilmem ki,
kişi bu döngüye nasıl girer...
Sonra yeni bir döngü başlar
ebedi geri dönüşün kum saatı gibi...
Her defasında sonuna vardım derken
başaşağı döner hayatın,
oturup beklersin içindeki hasretin bitmesini,
sıradaki sinir krizinden kurtulmak için
azacık ilhamın gelmesini...
Gezinirsin odada ellerin koynunda,
zaman donar,
asılıp saattaki çubuklara
çekmek istersin ölümünü ileri...
Yaşayanlar da, yaşatan da buna duyarsız,
ne yakına yetişir sesin,
ne ünün yeter uzaklara...
Öyle bir yaradanı var ki bu dünyanın,
emeliyle sevgisi ters orantılı, bak:
o dünyaya hasret çekmek kutsal,
intiharsa her haliyle yasak...
Şimdi seni izliyorum
yağmurlu ekim ayının hüzünlü penceresinden...
Dağlara gidecek olan Zerdüşt de artık yaşını geçirdi:
ateşini kendi içinden yaktı o,
alevini de bir az senden aldı...
Belki cismiyle ruhunun yaşı tutmadı onun,
belki de senden sonra kendini böyle avutmuştu...
Belki de on yıl öncesinden gidip dönmüştü,
belki de sadece bunu unutmuştu...
Öyle güzel gülüyordun ki,
unutmamak elde değildi
İkimiz de masum sayılmazdık bir yere kadar:
üzüyukarı, göğe doğru sal taşları atmıştık,
sen susunca o taşlar yüzüaşağı gelirdi...
Ancak suç sende değildi,
galiba suç yalnızca bendeydi :
çünkü sen gülünce
benim aptalca, ebedi yaşayasım gelirdi...
Söğüt Gölgesi
Kayıt Tarihi : 22.2.2022 09:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!