Bir çay demliyorduk seninle,
üzerinden ömür geçmişti.
Oysa konuşmalarımız,
yeni yıkanmış çamaşırlar gibi
asılı kalmıştı hatıraların ipinde.
Rüzgâr eserken sana dönüyordu hepsi.
Ben de dönüyordum…
ama içime.
Kahkahaların izi hâlâ duvarda,
ama yüzün başka bir takvime asılı artık.
Kırıldık birbirimize belki de,
bir vazoya yanlış konmuş çiçek gibi.
Solduk.
Seninle aramızda
görünmeyen bir tarih var şimdi:
buluşmadığımız günlerin takvimi,
konuşmadığımız kelimelerin sözlüğü,
ve selam verilmeyen hatıraların mezarlığı.
**
Dostluk bazen bir yangının geride bıraktığı
bozulmamış bir çatal gibi kalıyor.
İşe yaramaz, ama atılmaz da.
İşte sen oyum.
Ben sana ne yapacağımı bilemeyen bir kalbim artık.
Bir sokakta yürüdüm geçen,
çocukluğumuzun sesi geçti yanımdan.
Senin sesindi o,
ama içi boştu.
Boşalan bir eve benziyordu kelimeler:
Kapısı açık,
ama kimse dönmeyecek belli.
**
Unutmak değil bu.
Bu, hatırlamaktan yorgun düşmek.
Senin adını içimde bir tavan arasında saklıyorum,
kimse görmesin,
toz alsın,
ama varlığını unutmayayım diye.
İnsan bazen elini uzatır,
ama tutmak için değil,
sadece hatırladığını göstermek için.
Ben de seni öyle aradım belki—
bulmaktan çok,
anlamaya çalışarak…
**
Büyüdük dostum.
Büyürken küçüldük birbirimize.
Aynı sokaklarda ayrı şehirler olduk.
Sen benden erken çıktın çocukluktan,
ben senden geç çıktım hayalden.
Orta yerde bir suskunluk büyüttük,
adı: “Eskiden.”
**
Dostluk bitmezmiş derler,
ben sana hâlâ içimden bir çay demliyorum.
Senden geriye bir ihtimal kaldı:
bir gün göz göze geliriz de,
hiçbir şey demeden affederiz birbirimizi.
Rüstem Badıllı 3
Kayıt Tarihi : 28.5.2025 00:26:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!