Sen yoksun...
Uzun zaman oldu sen yoksun, ben farkında olmadan gitmişsin. Gitme diyemeden ben, yüreğini alıp uzaklara gitmişsin. O yüzden bu yalnızlık, bu terkedilmişlik o yüzden.
Bunu farkettiğimden beri yaralarım kanıyor. Yalnızlık hiç böylesine sessiz olmadı, her zaman kalabalıktı, gürültülüydü ama yalnızlıktı işte. Sen gittiğinden beri öylesine sessiz.
Hayat insanı bir tuhaf yapıyor. Yaşadıkça öğreniyorum acıların boyutlarını. Hangi sorunun daha çok acı verdiğini, hangi kaybın yakıp yıktığını, yavaş yavaş yokettiğini şimdi daha iyi anlıyorum büyüyorum belki de. İçimde bir yerlerde saklanan o küçük çocuk yavaş yavaş ölüyor hissediyorum. Bir süre sonra kanımı zehirleyecek ve beni de yanında götürecek.
Hayatta en çok seni sevdim ben. Ya da öylemi zannettim acaba? Bilemiyorum. Belki de en çok seni sevdim diyerek haksızlık ettim etrafımda ki insanlara, kırdım, üzdüm. Ama bugün bile bu gerçeği biliyorum ben en çok seni sevdim. Ve sen buna karşılık, benim sevgime rağmen kendini aldın gittin. Herşey yalan.. herşey düzmece. Gelecek, geçmişle dalga geçiyor gözümün önünde, sonra ikisi bir olup kahkahalarla gülüyorlar bana. Onlar gülmüş ne çıkar ben gülüyorum kendime. İçimde ki o çocuktu geçmişte kalan şimdi geleceğe yürümek istemiyor benimle.
Akşam gelse derdin hep; geldi bile Akşam; bak, işte:
Bütün kenti kapkara örtüsüyle sarar karanlık,
Kimine kaygı salmış, kimineyse mut getirmiş de.
Ölümlü kalabalık, dışardaki pis kalabalık