Sen yoksun...
Uzun zaman oldu sen yoksun, ben farkında olmadan gitmişsin. Gitme diyemeden ben, yüreğini alıp uzaklara gitmişsin. O yüzden bu yalnızlık, bu terkedilmişlik o yüzden.
Bunu farkettiğimden beri yaralarım kanıyor. Yalnızlık hiç böylesine sessiz olmadı, her zaman kalabalıktı, gürültülüydü ama yalnızlıktı işte. Sen gittiğinden beri öylesine sessiz.
Hayat insanı bir tuhaf yapıyor. Yaşadıkça öğreniyorum acıların boyutlarını. Hangi sorunun daha çok acı verdiğini, hangi kaybın yakıp yıktığını, yavaş yavaş yokettiğini şimdi daha iyi anlıyorum büyüyorum belki de. İçimde bir yerlerde saklanan o küçük çocuk yavaş yavaş ölüyor hissediyorum. Bir süre sonra kanımı zehirleyecek ve beni de yanında götürecek.
Hayatta en çok seni sevdim ben. Ya da öylemi zannettim acaba? Bilemiyorum. Belki de en çok seni sevdim diyerek haksızlık ettim etrafımda ki insanlara, kırdım, üzdüm. Ama bugün bile bu gerçeği biliyorum ben en çok seni sevdim. Ve sen buna karşılık, benim sevgime rağmen kendini aldın gittin. Herşey yalan.. herşey düzmece. Gelecek, geçmişle dalga geçiyor gözümün önünde, sonra ikisi bir olup kahkahalarla gülüyorlar bana. Onlar gülmüş ne çıkar ben gülüyorum kendime. İçimde ki o çocuktu geçmişte kalan şimdi geleceğe yürümek istemiyor benimle.
İçimde ki o masumiyeti ne zaman yitirdiğimi hatırlayamıyorum. Uzun zamandır değersizim kendime. Zaman hep bir kaç adım önde, ne kadar uğraşsam da önüne geçemeyeceğim ve hep önde gidecek koşar adım. Günün bir yerinde bir yerde zamanı yakalayabilmeyi çok isterdim ve Sarılıp boğazına öldürmeyi zamanı.
Uzunca bir süredir görebildiğim az sayıda insanı gözlemliyorum. Öylesine yalanlar ki..
Gülümsemeleri, sevgileri, saygıları hiç biri içten değil. İnsanlar gülüyor ama gözlerinde ışık yok, insanlar seviyorum diyor ama gözleri bakmıyor, içten sarılmıyor, sıcaklık yaymıyor etrafına.. Her şey bir oyun.Sanki her birimiz bir tiyatro perdesinden fırlamışız ve bize sunulan bir oyununu replikler ve hareketerimizle acemice oyunuyoruz, senaryodan hiç sapmadan. Acemice oynuyoruz, usta oyuncular her hareketine ve kelimeye duygu ve anlam yüklebilirler. O yüzden bizler acemi oyuncularıyız hayat tiyatrosunun. Tabi ki bence.
Yoldan geçen bir tanıdık, ya da bir telefon görüşmesinde adet yerini bulsun diye sarfedilen “iyiyim” kelimesinin yerine beklide aklımızdan,
- Mutsuzum, bu hayat beni boğuyor. İlgisizlikten sıkıldım, sevgisizlikten sıkıldım, ilgi istiyorum, sevgi istiyorum birazcık ta şefkat bende insanım. İnsanca düşünmek, duyumsamak, duymak, görmek, görülmek, sevilmek, sevmek, sevişmek, ağlamak, gülmek, delirmek, dans etmek, ölmek istiyorum…..
Diye cevap vermek geçiyor. Ama bu kadar açık sözlü olamayız, belki de kendimize bile bu kadar açık sözlü olamadık hiçbir zaman.
Sahte canımlamalardan bıktım artık, Ismarlama sevgilerden de..
Aşk'ın aslında ne olduğu üzerine epeyce düşündüm. Bir zamanlar aşk'ı benim gibi yaşamamıştır kimse. Eminim ki benim gibi düşünen çok olmuştur. Aşk hasretle, özlemle, kavuşamamak, ulaşamamakla beslenir. Nankörlük bizimkisi biraz, kavuşulamayan her gün aşk büyür, büyür içimize sığmaz, boğulacak gibi oluruz, ölecek gibi neredeyse. Kollarında olsam ve ölsem. Arabeksvari bir yaklaşım biraz ama gerçekte aşk böyle birşey, belli bir mantığı yok aramak boşuna. Aşk böyle yaşanmalı ama kavuşulamamalı. Bir araya geldiğin vakit öldürürsün aşk'ı. Tüketirsin, harcarsın ve sonunda hiç birşey kalmaz. Aşk uçup gitmiştir yüreğinden farkedersin bir gün ve içinde büyük bir boşluk olur. Dayanılmaz bir boşluk ve nedenlerini sorgulamaya başlarsın. Nasıl böylesine çabuk tüketebildiğini. Aşk giderken ufacık bir iz bırakır kalbinin üzerinde onun adına sevgi der.
Sevgi yüce bir duygu. Seversin bilirsin o orada, onu seviyorsun. Su içmeyi, uyumayı, yemek yemeği, gezmeyi, yürümeyi sevdiğin gibi. Anneni, babanı, çocuğunu sevdiğin gibi.
Herhangi birşey gibi. Evliliklerinin gümüş yılında, bronz yılında ya da altın yılında olan çiftlere sorduğunda aşk bitti ama birbirimize sevgi ve saygımız var derler. Evet evliliğin temel taşları bunlar, olmazsa olmazları. Ama Aşk neden uçup gitsin ki...
Basit aslında cevabını bulmuştum ben, hasret bittiğinde, kavuşulduğunda, inanılmaz bir hızla tüketiyoruz aşk'ı hiç düşünmeden. Ve o artık benim dediğimizde bitiyor aşk.
En güzel aşklar kavuşulamayanlardır.
Ve Alışkanlık;
Doğamızda var olan bir duygu. Herşeye çarçabuk alışıveriyoruz. En kötüsü bir sigara tiryakisi gibi aşkım dediğimiz insana alışıyoruz. Bir ilişkide alışkanlık bence en berbat olanı. Bütün alışkanlıklar kötü değilmidir zaten. Alıştığın vakit anlayamazsın gerçek duygularının ne olduğunu. Bu tespitimi şöyle ıspatlayabilirim, sigarayı sevmiyorum, içmek istemiyorum ama öyle alıştım ki bırakamıyorum. En basit haliyle ya da düz mantık denilebilir böyle anlatabiliyorum bunu kendime.
Dağıldım gittim yine cümlelerin içinde. Bazı anlamsız, bazı anlamlı bu sana kalmış artık.
Ben en çok sana aşk'ım dedim, ben en çok seni sevdim.
Ama sen ben farketmeden gittin, Aşk'ını da aldın dur diyemedim, Alışkanlığını bıraktın.
Belki bir gün dönersin. Dönerken aşk'ını da getir yoksa sende gelme.
28/01/2004
imgeseL
Kayıt Tarihi : 4.12.2004 19:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tebrikler...
dostcakal
TÜM YORUMLAR (9)