Ulaşılması imkansız arzuların insanı sarsan şiddetinden, ölümsüz ağıtlarla selası okunmuş, yası tamamlanmış bir aşktan, sonsuzluk nehrinin doğduğu yalçın kayalardan geçerek, bakışlarımı kaldırıp yerden, çile dergahının kırkıncı gününde ufka yürüyorum..
Tantalos’un gölünden avuçlarımda kuruyan suyu taşıyorum, uzanıp erişemediği dallardan dökülen meyvenin çaresiz bekleyişini sırtlanıyorum.
Aşka küsen kalbim dönerken sırtını muhtemel her sevgiliye, maşukların divanında açlıkla ve susuzlukla sınanıyorum..
Her nefeste kavrulan bir yüreği, her adımda çözülen bir benliği, sessizliğin sesiyle kavrulan çığlıkları yükleniyorum..
Arabalarında güneşi taşıyor dört nala şahlanan Apollo’dan kalma atlarım, sabırla ve azimle Zerzura’ya yöneliyorum..
Kendini bilmeyen bağnazlardan, benliğine mahkum nadanlardan, sefaletine servet biçen cahillerden kaçıp yedi vadiyi, yedi günde aşıyorum..
Bir ses yankılanıyor Kaf dağının ardından, kendini gerçekleştiren kehanetlerden, diz çökerek ağlayan ihanetlerden, değdikçe yankısı kulağıma sesin, korkuyorum
korktukça sese yaklaşıyorum..
Yakıyor ruhumu, arşı saran o keskin sözler; sahipsiz kalıyor ilhamları aşan o taşkın kelimeler; mana kayboluyor hakikatin içinde, geçmişi, bugünü ve geleceği bir noktada toplayıp zamanın zincirlerini kırıyorum..
Dört bir yana dağılıyor sual olunmaz hikmetleri yüklenen kervanlar, cesaretin çarkında dönüyor hüznün sancısını kıran devranlar, bilmem kaç bin yıllık kayıp diyarlar avucuma seni bırakıyorlar, efkarımı senle yatıştırıyorum.
Zamanı heybesinde taşıyor Geylaniler, diz çöküyor önlerinde kervanlara saldıran eşkıyalar..
Seni sevdikçe güzelleşiyor Seyraniler, beyitleri diziyorlar gönlüme, onları açlığıma, susuzluğuma ve aşksızlığıma katıyorum..
Bir nakkaşın zerafetiyle incelik nakşediyorsun kaba saba halime, taştan bir heykelsin oysa Michelangelo’nun ellerinde, yontulmuş bedenine canımdan can veriyorum..
Bana dair ne varsa kalmış ısısız bir gecenin uykusuz sabahında, hatırlamıyorum şimdi adını, “ölsem de gitmem” diyen bir kadının ardında, unuttuğum her adı sana bahşediyorum..
Gözlerin gökyüzünden, okyanustan, denizden çekip almış renklerini neden böyle yakıcı, neden böyle cüretkar, bilmiyorum?
Bakışların henüz kurmadığım hayallerimi çalıyor, şuursuz kalırım diye ürküyorum?
İnce bir tül gibi sıyrılıyor gözümden aydınlığın, bir ışık gibi gölgeleri kapatıyor varlığın, Kaf dağında, bilgeler meclisinde bana, beni soruyorlar “kimim” diye, seni sayıklıyorum.
Kendinden başkasını inkara mühürlenmiş bir imanın karanlığında, aşkın en saf hâli kırılıp dökülüyor, yoksun sen; hatta hiç olmamışsın fark ettikçe bu sırrı, kendimde diriliyorum..
Aynadan bakıyorum sana, sende kendimi, kendimde seni, iki gözde, bir bakışta onbinlerce alemi görüyorum..
Kayıt Tarihi : 18.11.2024 11:56:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!