- Hadi, çıkalım yürüyelim şu parlak güneşli ılık güzel havada. Cup cup cup atlayıp denize çırpınalım yüzelim!
- Iıı?!
- Ay ne var şimdi bunda düşünecek bu kadar, anlamadım ki?!
- Şu an kendimi Konyaaltı sahilinde yürürken de yüzerken de hayal edemiyorum cup cup filan diye.
- Uçarken mi hayal ediyorsun? O da olur!
- I-ıh!
- Anladım.., kendini bu güzelim havada evde otururken hayal ediyorsun değil mi?.
- Yaa, hayır.
- E - ama yaptığın bu şu an, yaptığın bu!!
- Bu hayal edilmiş bir hal değil ki, sadece sade bir duruş, yalın bir varoluş. İnsanların birer evi vardır ve evlerinde yaşamak için vardır o evler. Evlerinin dışında oluşları hayalleridir. Hatta hayallerinin de ötesi!
- Aa, hadi yaa, o kadar mı? Hayal edemiyorlarsa evlerinden de çıkamazlar mı demektir bu yani?
- Hayır ya, tabii ki de çıkarlar! Ama ihtiyaçları doğrultusunda çıkarlar, hayalleri doğrultusunda değil.
- Yani bu demektir ki senin dışardan bir şeylere ihtiyacın yok, hiç kalmamış! Hiç bişeye ihtiyacın yoksa.., yoksa her şey bu duvarların içinden mi oluşuyor?
- İhtiyaçlarımın hepsinin de bu üç duvar bir pencere içinden oluşması mı? Ah, ne güzel hayal! Aah! Keşke. Keşke öyle olsa, olabilse!. Bütün ihtiyaç duyduklarım buradan buraya yanı başıma gelip bulunabilse ah!, Ama yoklar maalesef. Onlar Konyaaltı sahilinden çok daha uzak yerlerdeler çünkü. Hatta çoğu da bu dünyada değil, bu dünyalı da değil; öte dünyada bile değiller. Hiç bir yerde değiller, çünkü henüz icat edilmemişler, icat edecek olanların da henüz çoğu doğmuş filan değil.
- Uff! Yaa!
- Ya, aynen öyle.
- Bana söyleyecek hiç bir şey bırakmadın yine, pes!
- Aşabiliyorsan, işte bunu aş! Kolayı aşmak cesaret istemez, zoru aşmaktır güç ve cesaret isteyen. Varsa cesaretin varsa gücün işte bunu aş? Hadi, aş beni, aş!
- Yaa, doğru aslında. Benim seni aşmam lazım, bu çok doğru. Sen olmadan yaşamalıyım artık ben. Bunun için de senden ayrılmaya karar verdim şu an. Artık yeter, sana yeterince katlandım. Her gün seni kolundan tutup hayata dahil olman için çekiştirmekten çok yoruldum. Gücüm kalmadı bittim, tükendim. Başımın çaresine bakacağım artık ben de. Sen de ne halin varsa gör bu üç duvar bir pencere içinde mi yaşarsın artık, dört duvar arasında mı, naaparsa yap. İster sıkıntıdan patla, ister paslan, ister öl umurumda bile değilsin artık.
- Yaa, aslında ne şahane düşündün biliyor musun? Ne iyi olur! Sen istediğin gibi takıl ben istediğim gibi takılayım, oh!. Var mısın gerçekten?
- Varım ya, varım! Hem de ölümüne kadar!
- Canım, e- ehe, şimdi niye öyle diyorsun durup dururken, neden ölümden söz ediyorsun şimdi? Ölelim mi dedik yani sana? Allah allah! O kadar da karamsar olmaya lüzum yok hem. Değil mi? Ne güzel ayrı ayrı yaşayıp gideceğiz işte, sen mutlu ben mutlu; sen istediğin gibi ben istediğim gibi.
- Tabii. Tabii ya tabii ya, ne güzel yaşarız ama! Yahu sen manyak mısın? Biz aynı işteyiz, ortağız biz bu işte, aynı bedeni paylaşıyoruz görmüyor musun? Bu bedende bütün haklar eşit. Ha ha, parçalayacak mısın bizi yani?
- Hım. O da doğru gibi. Biz ayrılamayız değil mi senle?
- Ayrılmak ne kelime be, ayrı ayrı nefes bile alamayız, bak! Tek bir Şnorkel var burda görmüyor musun?.
- Hımm, öyleyse seninle baya bi işimiz var!
- Hımm, ha şunu bileydin.
- O halde gün bitmeden.. biraz çıkalım bari.
- Ha ha ha ha ha ha, ha ha ha!
- Tebrik ederim, gül ya tabii gül, kazandın. Tadını çıkar, doyasıya, gül bakalım.
- Ha ha haa!
.....
- Ve işte sahil!
........
- Ee, nasılız? Güzel olduk değil mi baya?! Ha? Güzel olduk, güzel olduk.
- Valla baya bi iyi oldu ya, neden hayal etmemişim bunu ben?. Ne kadar da basitmiş oysa.
- Yaa,yaa! Mırın kırın etmekten olmasa gerek ama ha! Hı hı! Hadi, deyiverince hadi oluversen, bak nasıl da, daha ne kadar çok memnun kalacaktın kim bilir şimdiye dek. Ama nerde sende o yürek. Ah! Yazık oldu yazık, acırım o geçen zamanlara!
- Haklısın. Bazen hissedemiyorum hayatın bu denli, boşlukta bile harika olabileceğini.
- Keşke bu anı hiç unutmasak..,
- Değil mi, ölüm anımız yaklaştığında, o uzayıp giden can çekişme anımızda mesela.. şak, geliversek buraya ve şu zamana!
- Ona öyle demeyelim bence..
- Ne diyelim?
- Emaneti teslim diyebiliriz mesela, ya da meskeni terk..
- Haa! Kira sözleşmesi bitti, şimdi ev sahibine anahtar teslim ederken biz - mi diyeceğiz yani bu resme bakınca?
- Yani.. O da olur. Yanlış gelmez kulağa.
- Her neyse, ev sahibine bu bedenden çıkacağımızı, kontratı uzatmamızın mümkün olmadığını çünkü bu bedene yaraşır başka bi yaşam modeli biçimlendirmek için varımızı yoğumuzu bütün zamanımızı iliğimizi kemiğimize kanımızın son damlasına kadar harcadığımızı...
- Oo o f! Ne çok edebiyat, ne çok laf! Geç bunları bi kalem.
- Öyleyse kısaca tek bir pozumuzu hatırlamaya çalışalım biz en iyisi...
- Olabilir..
- Şu ılık kumlarda sere serpe uzanışımızı mesela..
- Evet..
- Ve elimizin arasında şu küçük kumlu çakılları okşayışımızı.. mesela..
- Evet..
- Bunu yaşarken başkaca okşanacak şeyler olsa onu da okşuyor olabileceğimizi..
- Eeeeveet!.. Ama elimizdeki olanaklarla yetinmek durumunda kaldığımızı da düşündüğümüzü..
- Pek tabii ki evet...
- Ona da evet...
- Ha ha haaa!
- Senin de gülüşünü duymak güzeldi yaa.
- İşte Gölgem ve Ben! Bu mavi çizgi olmadan yaşayamazdık...
- Sen ve Gölgen! Evet...
- Gidiyor muyuz?
- Birazcık daha kalabiliriz bence.
- Birazcık daha ama... düşünmeden artık...
- Evet. Bence de.
- Hadi o zaman.
- Hadi.
- İşte uyum diye ben buna derim. Yaşa!
- Çak moruk!
- Yaşa!
Habibe Merih AtalayKayıt Tarihi : 10.6.2017 15:20:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Antalya / Toros - 24.05.2017 - 14:49 // 10.06.2017 - 15:18

TÜM YORUMLAR (1)