Sen Uyuyordun Şiiri - Ali Haydar Timisi

Ali Haydar Timisi
5

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Sen Uyuyordun

Çığlıklar saplandı geceye
Derin uykulardan uyandılar
Uzun yollarda tay gibi
Soluk soluğaydılar
Günebakan türküler söylüyorlardı
Altlarında kilimler
El emeği göz nuru
Alın teriyle dokunmuş ilmekler
Haram lokma geçmemişti boğazlarından
Sofraları yerde
gönülleri darda
Derin uykulardan uyandılar
kıl çadırlarda
Toprak gebeydi
Koynunda sızlayan sancısıyla yakıyordu ayakları
Sonra yılan,
çıyan,
börtü,
böcek
Hiç konuşmuyorlardı o sabah

Güneş kan rengi doğuyordu
Kızıl aleviyle boyuyordu kenti
Ve ağaçlar
Binlerce yaprağıyla titriyorlardı
Rüzgar
Kehribar peteklere bal taşır gibi
İhaneti,
yalanı
ve bütün rezilliğini ölümün
Toprakta çürüyen ten gibi
Ağır ağır dağıtıyordu semaya
Ve kuşlar
Korkunç bir depremden kaçarcasına
Sarı, kurşuni kanatlarını çırparak
En derin yeşili gibi kör bir kuyunun
Gökyüzünü kendi renklerine boyayarak
Göçüyorlardı kuzeye...
Sen uyuyordun...


Rüyanda en güzelinde cennet bahçelerinin
Ebedi bir huzura dalmışçasına
Yanağında gülüşün
Zümrüt yapraklarıyla süslenmiş saçların
Ve baş ucunda meleklerin beklediği bir yatakta
Çırılçıplak, saf
ve el değmemiş çiçekler gibi tertemizdin...
Bense gece vardiyalarında
Boş bir tren istasyonunda
Emekli bir şimendiferin hüznü gözlerimde
Bedenimde dolaştığım şehirlerin yorgunluğu
Ağır, aşınmış ve pas tutmuş yüreğimle
Üzerinde yol aldığım raylara hasret
Yanağıma vuran dallardan ayrı
Bir başıma ve alabildiğine yorgun
Gelen sabahı karşılıyordum


Ayak sesleriyle aralanıyordu sabah
Yanakları ıslak,
Makyajı akmış bir kadın
Ağlamış
Belli kırık kalplerle dolu valizi
Yürüyordu istasyonun soğuk yolunda
Dudaklarında yalan sevişmelerin izi
Gözlerinde hüzün bulutları
Ve ardından koşup gelecek birini beklercesine
Ya da “gitme” diyecek bir ses duymak için
Sessizce atıyordu adımlarını...
Geceden yıldız yağıyordu sabaha
Sen uyuyordun...
Ilık bir Çukurova gecesinde
İki yataklı bir otel odasında
Bambaşka bir kentin rüyalarına dalıyordun
Bense çok uzak bir ülkede hayal ediyordum aşkı
Prag’da
Bir son bahar yaprağı gibi düşüyordum sevdaya
Taş binaların koridorlarında uyuyordum
Vitava’nın iki yakası gibiydik
Sen Nove Mesto’da bir katedral
Ben Stare Mesto’da üçüncü sınıf bir otel odası
Ellerimi umudunla ısıtıyordum...

Hiç bir köprünün kaldıramayacağı hasretler
Nehirler boyunca ayırıyordu ikimizi
Kendi yüreğine küsmüş şehirler gibiydim
Karanlık yağmurlar altında
gri duvarlara çiziyordum aşkı
Adım başı bir tanıdığa rastlıyordum
Ama hepsiyle küstüm
Sessiz merhabaları içime gömüyordum
Yüreğim yarım kalmış sevdalarla dolu
Yüreğim şehir dışında kimsesizler mezarlığı
Ve sen bu derde düştün düşeli
Bütün dermanları bilsen bile
Bulutlarda mavi bir bakışa sarılmış
Ateşler içinde günün güneşin
Çaren aynalarda ince bir gülüş
Öylece uyuyordun...
Ve ne kadar sızlıyorsa gülüşün
Bir o kadar yanıyordun...

Ali Haydar Timisi
Kayıt Tarihi : 23.6.2003 16:54:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Nazlı Akın
    Nazlı Akın


    Sen Uyuyordun

    Çığlıklar saplandı geceye
    Derin uykulardan uyandılar
    Uzun yollarda tay gibi
    Soluk soluğaydılar
    Günebakan türküler söylüyorlardı
    Altlarında kilimler
    El emeği göz nuru
    Alın teriyle dokunmuş ilmekler
    Haram lokma geçmemişti boğazlarından
    Sofraları yerde
    gönülleri darda
    Derin uykulardan uyandılar
    kıl çadırlarda
    Toprak gebeydi
    Koynunda sızlayan sancısıyla yakıyordu ayakları
    Sonra yılan,
    çıyan,
    börtü,
    böcek
    Hiç konuşmuyorlardı o sabah

    Güneş kan rengi doğuyordu
    Kızıl aleviyle boyuyordu kenti
    Ve ağaçlar
    Binlerce yaprağıyla titriyorlardı
    Rüzgar
    Kehribar peteklere bal taşır gibi
    İhaneti,
    yalanı
    ve bütün rezilliğini ölümün
    Toprakta çürüyen ten gibi
    Ağır ağır dağıtıyordu semaya
    Ve kuşlar
    Korkunç bir depremden kaçarcasına
    Sarı, kurşuni kanatlarını çırparak
    En derin yeşili gibi kör bir kuyunun
    Gökyüzünü kendi renklerine boyayarak
    Göçüyorlardı kuzeye...
    Sen uyuyordun...


    Rüyanda en güzelinde cennet bahçelerinin
    Ebedi bir huzura dalmışçasına
    Yanağında gülüşün
    Zümrüt yapraklarıyla süslenmiş saçların
    Ve baş ucunda meleklerin beklediği bir yatakta
    Çırılçıplak, saf
    ve el değmemiş çiçekler gibi tertemizdin...
    Bense gece vardiyalarında
    Boş bir tren istasyonunda
    Emekli bir şimendiferin hüznü gözlerimde
    Bedenimde dolaştığım şehirlerin yorgunluğu
    Ağır, aşınmış ve pas tutmuş yüreğimle
    Üzerinde yol aldığım raylara hasret
    Yanağıma vuran dallardan ayrı
    Bir başıma ve alabildiğine yorgun
    Gelen sabahı karşılıyordum


    Ayak sesleriyle aralanıyordu sabah
    Yanakları ıslak,
    Makyajı akmış bir kadın
    Ağlamış
    Belli kırık kalplerle dolu valizi
    Yürüyordu istasyonun soğuk yolunda
    Dudaklarında yalan sevişmelerin izi
    Gözlerinde hüzün bulutları
    Ve ardından koşup gelecek birini beklercesine
    Ya da “gitme” diyecek bir ses duymak için
    Sessizce atıyordu adımlarını...
    Geceden yıldız yağıyordu sabaha
    Sen uyuyordun...
    Ilık bir Çukurova gecesinde
    İki yataklı bir otel odasında
    Bambaşka bir kentin rüyalarına dalıyordun
    Bense çok uzak bir ülkede hayal ediyordum aşkı
    Prag’da
    Bir son bahar yaprağı gibi düşüyordum sevdaya
    Taş binaların koridorlarında uyuyordum
    Vitava’nın iki yakası gibiydik
    Sen Nove Mesto’da bir katedral
    Ben Stare Mesto’da üçüncü sınıf bir otel odası
    Ellerimi umudunla ısıtıyordum...


    Hiç bir köprünün kaldıramayacağı hasretler
    Nehirler boyunca ayırıyordu ikimizi
    Kendi yüreğine küsmüş şehirler gibiydim
    Karanlık yağmurlar altında
    gri duvarlara çiziyordum aşkı
    Adım başı bir tanıdığa rastlıyordum
    Ama hepsiyle küstüm
    Sessiz merhabaları içime gömüyordum
    Yüreğim yarım kalmış sevdalarla dolu
    Yüreğim şehir dışında kimsesizler mezarlığı
    Ve sen bu derde düştün düşeli
    Bütün dermanları bilsen bile
    Bulutlarda mavi bir bakışa sarılmış
    Ateşler içinde günün güneşin
    Çaren aynalarda ince bir gülüş
    Öylece uyuyordun...
    Ve ne kadar sızlıyorsa gülüşün
    Bir o kadar yanıyordun...

    Ali Haydar Timisi

    bu güzel dizeleri okudukca okuyası gelıyor ınsanın bır daha bır daha ve bir dahaaa,derin anlamlı sözler alıp götürüyor ınsanı ,bir geçmişi anımsatıp ve yine bi başına kalıp saatlerce düşünmek istiyor kendı halinde ,canıgönülden kutluyorum.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Ali Haydar Timisi