Çizemedin mi ölümün üzerini yanlış yazılmış bir cümleyi karalar gibi
Sahile inip şöyle bir boğaz havası almadan nereye gidiyorsun şimdi sen
Cesur çocuklarına elveda demeden, helal etmeden köşedeki çaycıya hakkını
Arkandan el sallayan koca şehre dönüp bakmadan
Sen gidiyor musun Attila İlhan…
O ölmedi diyor ekranda senden bahseden dört tane matemli adam,
Biri çıkıyor sonra kalem şör diyor senin için, hak veriyorlar
İki cılız adam resmini taşıyor içeri, arkasında resmin aşıklara armağan park sandalyesi
Kaldırıp şöyle bir pardösünün yakasını,en kabadayı halinle
Sen isyan mı ediyorsun Attila İlhan
Aşkın tılsımlı yanıydın sen, ben ne zaman senin dilinden üç beş satır okusam kalmazdı önümde engeller
Dönüp bakınca ne kadar çok kapıdan geçtiğimi görüyorum
Diğerlerine saygıdan adını sayamadığım aşklarıma,acılarıma ve kalp yanıklarıma bakıyorum
Biliyorum şimdi okuduğum tüm dualara inat,gelmeyecek gitmiş olan
Sen aşkla mı gidiyorsun Attila İlhan
O kaptan şapkalı yakışıklı adam,dümenin başında şöyle bir öttürsen vapurun düdüğünü
Biliyorum gittiğin yerde daha güzel adamlar var,Sadri baba,Can baba…
Bu gün bayram, ah mahallenin delikanlı abisi bakındım sağıma soluma yoksun
Kusura bakma biraz sabırsızım, ama adettendir biliyorsun ellerini öpemedim bu bayram
Yoksa Sen öldün mü Attila İlhan…
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta