Sen gideli ey sevdiğim
ellerim tutmaz
ayaklarım yürümez oldu
sen gideli ey sevdiğim
dilim tat almaz
gözlerim görmez oldu
Ne anlamı vardı şimdi böyle çekip gitmenin
ne anlamı vardı beni böyle ardında
hüzünlü
çaresiz
ve hasret yüklü bırakmanın
Ey benim yirmibeş yaşım
ve beş yıllık sımsıkı mahpusluğum
düşlerim
düşüncelerim
voltam
ranzam
ve rüzgar sızdıran pencere pervazım
çok şey borçluyum size
acılar damıttım bağrınızdan
soğukkanlılığı öğrendim
ağlamaklı olduğum zamanlarda
sıkıştı yüreğim
sıkıştı
sıkıştı
ah desem patlayacaktı
ve dizginlerinden boşanmış amansız bir
kısrak gibi ileri firlayacaktı
duygularıma gem vurdum kör zamanlarda
sabrı öğrendim
Hasretindi sadece ey sevdiğim
sadece hasretindi beni ayakta tutan
belki abartıyorum ama
anlamı vardır mutlaka böyle abartmaların
Sen olmasan ne anlamı var
denizin
ormanın
havanın
suyun
sen olmasan ne anlamı var
hasretin
kederin
sevincin
mahpusluğun
ne anlamı var
sen olamsan koskoca evrenin
abartma mı denir şimdi buna
denir elbet
denir ama
anlamı vardır mutlaka böyle abartmaların
Ey benim yirmi beş yaşım
ve beş yıllık sımsıkı mahpusluğum
bir yanım duyarsızlık artık
bir yanım capcanlı derya deniz
ve okyanus çeker canım
okyanuslar ötesi ülkeler çeker
seni çeker ey sevdiğim
baştan ayağa seni çeker canım
sen ki benim
dünüm
bu günüm
yarınımsın
sen ki insansın
sınırsız ve bayraksız barışık zamanlar için
benim bu tutsaklığım
iyice öğrendim
bakma öyle bazen sessiz kaldığıma
yalnız voltaladığıma
dünyamın sana tutsaklığındandır
böyle davranmalarım
yoksa ezemedi yıllar beni
işkenceler
hastalıklar
kıyımlar ezemedi
ama değiştim elbet
beş yaş daha büyüdüm örneğin
bilgim arttı
aklım erişti
ve bıyıklarım da çıktı
bıyıksız olmaz bilirsin
ve sevdam kökleşti emeğe
ama bakışlarım değişmedi
yollarda yine gözlerim
ve yürürken yumruk halinde
yine cebimde sol elim
uçurumlarla çevrili
geçit vermez
insansız
dar vadilerdeki yatakların
erişilmez cevherleri gibi değerli birşeyi
tutuyorum
sanki sol cebimde
sol elim ne kadar da sıcak
sen ki insansın
ve sol elim ancak
Ferhatça dağları delip sana ulaştığımda
açılacak
Ey benim yirmi beş yaşım
ve beş yıllık sımsıkı mahpusluğum
sonbahar çöktü gecelerime
düşlerime kar yağıyor
ve kuşlar göçüyor üzerimizden
kuşlar...
göçmen kuşlar göçüyor
uzak ve sıcak memleketlere
güneye göçüyorlar kuşkusuz
daha güneye
Akdeniz üzerinden Kara Afrika`ya belki
belki de Atlas üzerinden Latin Amerika`ya
Zapata`nın,Sandino`nun ülkesine belki
belki de binlerce adalarına Pasifik'in
leylekler ey
turnalar ey
sizin için farketmez elbet
Türkiye
Cezayir
Güney Afrika
Pakistan
Peru
Kamboçya falan
sizin için farketmez elbet
feodalizm
kapitalizm
emperyalizm
faşizm
sosyalizm
komünizm falan
siz
kanatlarınızda bir tutam ışık
sıcak iklimler gözlerinizde
ve kursağınızda korkunç dürtüsü acıkmanın
göçersiniz
biz
bilincinde olarak sömürü gerçeğinin
dünyanın herhangi bir yerinde
herhangi bir ezilene bile atılan tokatın acısı yüreğimizde
ve kulaklarımızda görkemli gümbürtüsü özgürlüğün
hapisiz
bense ey sevdiğim
elime avucuma
yarama sancıma
etime tırnağıma seni alır
seni alır beynime yüreğime
yatarım
Ey benim yirmi beş yaşım
ve beş yıllık sımsıkı mahpusluğum
gri bir sis çöktü havalandırmamıza
buza kesmiş saçaklar
kaloriferler soğuk
ve bozbulanık şafaklar
'anladım ki yar yolunda pusu var'
Aralık soğuk
nefes aldırmaz
bilirim
deniz küskün
küskünlüğüyle hırçın
sallar durur Bursa feribotunu
bilirim
Bursa feribotu iki katlı büyük
arabalar ve insanlarla dolu
kalabalık
ve içinde sevdiğim var benim
bilirim
Bursa feribotu ağır
kolay devrilmez yani
devrilmesin tabi
devrilirse bir acı çöker yüreğime
tutulmaz olur dilim
sürülürüm
Bursa zindanları oda oda
odaları dörde beş
ya var ya yok
nizamiye kapısı demirden
sağlam
ve koğuşlara çok uzak
Gün asker postalları
ve gaz bombalarıyla geldi
hava sürgün kokuyor
ve suratsız
ve soğuk
ve kalın
ve yüksek
ve pütürlü
ve lanetli
ve tarihten bu yana ecdatsız
duvarlar arkasında
bir kadın
sevdiğini soruyor
sorma sevdiğim
sorma sevgilim
sorma yarim sorma
acılar
umutlar
coplar
palaskalar
ve kahpe kuşatmalar
ortasındayım
Aralık soğuk
nefes aldırmaz
bilirim
ve ben keskin uçurumlardan da keskin
amansız özlemler
içerisindeyim
Ey benim yirmi beş yaşım
ve beş yıllık sımsıkı mahpusluğum
Sen ki insansın ey sevdiğim
ve ben seninle bir kış günü
büyük bir kentin
ıssız bir sokağında
elele dolaşmayı
özlüyorum
Sen ki insansın
Sen ki düşlerimin limanısın ey sevdiğim
ve ben
sanki seni her zaman tanımışım gibi
sanki seni hiç yanımdan ayırmamışım gibi
seninle ama yine de sensiz
geçen su hapishane günlerimde
sadece
ama sadece
Seni
özlüyorum
Kayıt Tarihi : 8.7.2007 18:44:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Savaş Çeliker](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/07/08/sen-ki-insansin-2.jpg)
TÜM YORUMLAR (1)