İnsanın sevgisi, gözlerinden, sevdiğinin gözlerinin dibi dibine akıp gitmeli...
Değmeyene değer vermekten başka hiç bir şey değil bu yazı…
Biz seninle el tutuşurken bile bütün ışıkları karartırdık, güneşin önüne bile perde takardık…
Biz birbirimize yeten ışıklardık…
Göz göze gelmek bile tüm ışıklarımızı içine alırdı…
Sen ölüme ağlanır mı derdin, bense ölümü yazmam derdim, oysa şimdi ölmemiş birinin, değmeyenin arkasından, ağlıyorum…
Oysa hasreti gömmüştüm kimsesiz mezarlık taşlarının arasına…
Şimdilerde hasret mi sarıyor tekrar bedenimi, yoksa hiç mi kaybolmadı içimdeki alevlerle yanmadı mı daha?
Oysa şimdi can çekişir gibi titriyoruz hayata…
Seni yaza yaza çok paragraf gömüldü hislerimle, son noktayı koyamadan tükenmiyor kelimeler…
Şimdi uzaklarda uçuyor senden haber getiren güvercinler…
Ateşlere atlamam bile kurtaramıyor ruhumu özgürlüğe uçmasından…
Sabahları yakıyorum senli düşüncelerimi, gecenin sen kâbusundan kurtularak…
Her nefes demir bilyeler gibi gırtlağıma takılıyor, nefes almalarım artık bir işkence oluyor bende…
Her şeyin anlamı sana gömülürken, tutuşan etrafımsın sanki...
Yangın yerlerinde yaşar gibiyim, kimsesizliğimin haykırışını gömecek yerler ararken tan şafağına atıyorum ıssız gece seslerinden sona eren bakışlarımı...
Ne erken sevdik dedik, ne de geç kalınmış sevdaların içinde kaldık, sadece sevgiye hak ettiği değeri, hak ettiğimiz zaman verdik, belki de hak ettiğimizi geç anladık, belki de söylemeye utandık sevgiden, ama biz yokluk zamanlarının sevgisini yaşayanlardandık... Ne her kesten fazla, ne de her kesten bir gıdım eksik yaşadık...
Sen ki bütün öfkelerimin ardındaki sebebim...
Sen ki sonu gelmez işkencelerim,
kurtuluşuma bukağı takan, son halkasını ayak bileğimi ezdiren, sen varlığı...
Topallıyorum, hayatın yanlış yollarında sen benim yaralı ruhumun sebebisin...
Adın muhteşeme çıksa da ben de rezil bir sürgünsün, artık dönüşüne ferman yazacak tüm mürekkepler kurudu, artık karanlıklarda baykuşlara eşlik etmek istemiyorum...
Bütün şafakların karanlıklara atladığı an bu ki benim işkence çektiğim zaman dilimleri...
Seni gözlerimden ve de düşüncelerimden biteviye atıyorum, sense üstüme üstüme geliyorsun, bütün duvarları bedenime çöktürerek tavan çöküyor gözlerime, umursamıyorum...
Bir ateş çemberi bu ve ben merkezinde duruyorum, ne seni ne de kendimi yakabiliyorum...
Yeter artık deme hakkım bile yok, bütün duvarlar bedenimin sıçrayışlarına engel oluyor, sen vazgeçemediklerimin arasından çoktan da çıksan, nefesin ensemde...
Bir kurtuluş pervanesi gerekli ama kumandası yine senin elinde olacaktır belki de...
Bütün ölü bedenlerin ruhları yanımda ki benimki bir türlü görünemiyor...
Sen yar, sen benim dermansızlığım ve de kararsızlığımsın...
Her düş senin ışığın ile bitiyor, aslında her düş karanlıklara yeniden gömülüyor...
Yalnızlık benim kâbusum,
karanlıklardan korkmam yalnızlıktan korktuğum kadar,
her karanlık bir son ışığı ile biter...
Oysa yalnızlık bir kâbus olur çöreklenir yüreğe,
acılar harmanda savrulmaz ki derman olsun harman yeri tozu içime,
yalnızlık derler adına oysa kalabalıklarda tanınmazlar,
oysa kalabalıklardadır yalnızımsı sesler...
Bir utangaçlıktır aslında kendi kendine konuşmak
ve bir bardak çay aranırsın buz kesmiş yüreğine,
oysa mor damarlardan kan fışkırır,
damar damar sen olursun sunaklara...
Oysa kanın aksa da umursamazsın içindeki harı,
bir yangın yeridir bu tek lafladır sönüşü,
neden gittin derler aç gözler acıya,
bir bakış atarsın boşluktaki sen sandığın resmine,
hayattır aslında gülmenin can düşmanı ile ağlamak,
sonsuzluğu ararsın kayıplar mezarlarında,
buz kesmiş bir taş vardır önünde onun adı yazılan,
gözyaşların büzer gülecek dudaklarını, ama sen, senden çıkmışsındır kurumuş dudaklarında...
Perçini çıkmış bir yaşam bu adsızlığın arkasına saklanan
ve yazarsın unutulmuşluğa dahil ne varsa yüreğindeki son kanla,
hak etmediğin tüm cümleler savaşır kendi benliğinle
ve sen yoksun kararmış bütün ışıklar dersin köşe başında oturduğun taşın üstünden...
Veryansın edersin karanlığa, geceye, yalnızımsı korkulara, oysa hayat yol almaktadır sonsuzluğa...
Düşündüm, ikimiz için de geçerli cümle, on yedi yaşımdı seni ilk paylaşma duygumu yakaladığımda, otuz olunca hıçkırıyordum, daha sonraları da hiç gülemedim, sonrakiler ise korku sessizliğiydi...
Gözlerimi kapıyorum şimdi, önümde uçsuz bucaksız boz kırlar, elinde mor sümbül olan bir kadın koşuyor bana doğru...
Sol ayağının arkaya doğru yukarı kalkmış halini görüyorum, yüzünde gülümseme, bende bir heyecan, dilim lâl...
Unutulması gereken neler varsa hepsi puslu... Düşlerin, düşüncelerin birbiri ile çarpıştığı an...
O koşan kadın, hayatımı hediye ettiğim, kadın, suskun, sadece gülümsemesine sığınmış, bakışları bana kilitlenmiş, yokluklardan bana çıka gelmiş ama geç kalmış, sevginin son merdiven basamağından düşercesine, geç kalmış hayatımı tutmaya...
Ben yıkık, O tutunmuş her şey yarım kalan cümlelerle bir kuytuya sığınmış şimdi...
Geç kaldın sevgili, geç...
Beni erken sevip, unutmaya acele ederken, beni yaşatmaya geç kaldın, sevgili...
Tüm sevdiklerim gibi sen de bir tekme vururken bedenime, beni ağlatmaya erken, güldürmeye çok geç kaldın sevgili... Çok geç...
O şehir ki masumlara taş taşıttırır, o şehir ki bütün yükleri verir omuzlara ve O şehirde bir şair yaşar çoğu zaman gözleri ıslak, çoğu zaman yüreği taşımaz onu, çoğu zaman bir kuğu olur sessizce, çoğu zaman da beyaz bir güvercin, bakınır sadece ateşlere, ondan başka yananlara, gülümser ve o gülümsemelerle beyaz lâleler dik kalır hayata, acımazlıklara, acınası zamanlara...
Acı yaşamın yarısı... Yarısı da çocukluk oldu...
Şiirlerden öykülere, uzun iç döküşlerimdeki kadın, sen benim sürgünümsün...
Bir ruh direnişi bu sana, bir karşı koyuş benliğime, unutulacak zamanlarımın, kalemimden sonsuzluğa dökülen kadın, bir gün beni anladığında çok üzüleceksin kadınım...
Bu yüreğimin parçalanma acılarını içinde hissedince de çok üzüleceksin, kadınım... Kadınım.
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 6.5.2011 11:32:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Hikayenin saklı olduğu his sanırım bu cümlede gizli...ışık söndüğünde başlıyor bütün ağlamalar...öfkeler..ve yalnızlık korkuları...güzeldi...çok hemde!!
TÜM YORUMLAR (2)