Zeynep Erdoğdu - Sen, ilk aşkım, ilk ter ...

Zeynep Erdoğdu
43

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

40 gün önceydi... Son demlerinde ömrün.Ve bunu sen dahil, kimse bilmiyor. Bir adam, sessizce yaşamdan çekiliyor. Bir adam... Tanıdığım en hesapsız, en zamansız, en hoyrat, en deli! 40 gün önceydi, bir mum yandı damarlarımdan alıp fitilini.E n ince yerine düştü parafin, yüreğimin. Cız diye bir ses geldi önce, sonra bir öksürük ve hayra yorulan bir telefon sesi... Ama hayr gelmedi...!
Bir adam düşünün ki; deli diye lâkabı olacak ve lâkabının hakkını sonuna kadar verecek. Herşeyin en iyisi olacak. Hatta mükemmeli... Mükemmel bir ağabey, mükemmel bir kardeş, mükemmel bir amca, mükemmel bir dayı, mükemmel bir evlat, yeğen, kuzen, arkadaş, dost, sırdaş, işçi, işveren ve sevgili... Bunca mükemmellikte unutulan eşler ve çocuklar... Sonunu düşünmeden atılan binlerce adım. Ve kısacık, 62 yıllık bir ömür...! Yazıların anlatmaya çalıştığı ama kelimelerin dinlenmeye çekildiği bir dönem bu. Duygular kayıp, düşünceler kaçak... Binlerce kalabalığın içinde duyulan ses! Ve 40 gün önce bu saatte verilen son NEFES....! Oysa, yüzlerce kez ölüme 'Merhaba' demiştin. Sonra da arkasından nanik yapıp, hızla geri gelmiştin. Her geri dönüş, daha hoyrat bir yaşamın habercisi olmuştu. Daha da sıkı dalga geçmeye başlamıştın hayatla. 32 yıl önce kucaklarken beni, ne sen ne de ben bilmiyorduk ne demek olduğunu, en büyük öfkenin. Büyümeden baba olmaktan mıdır bilinmez, tuhaf bir zaaf, hoyrat bir aşk başladı bana karşı sende. Belki, hayatındaki pek çok ilkin habercisiydim, belki de beslendiğin kavganın tek mayası. En hoyrat babalıklarını bende yaşadın, en tutkulu aşkını da. En büyük vicdan hesaplaşman da ben oldum, en büyük kavgan da. Bende büyüdün sen baba, ben ise sensizlikte....! Öyle yalnız, öyle ıslaktı ki çocukluk günlerim, hâlâ bende olan tarçın rengi kazağına sorsan, ilmek ilmek ağlar. Kokusu hâlâ taze, hâlâ burnumda babasız geçen yıllarımın. Ve hâlâ içimde bir yerlerde, küçük bir kız çocuğu ağlar salıncakta baba sesini duyunca... 40 gün önce bir mum alevi yanığı oldu soluğumda. Hâlâ anlamlandıramadığım, soluğumu kızıl topraklar altında bıraktığım...! Ne tuhaf bir duygu şu, toprak altına duygularını gömmek. Ve insan, tüm duyguları olduğunda tam. Biri eksilse, karşılığının boynu bükük, gözü yolda, bavul toplanmış kapıda. Sevinçlerim yarım şimdi, coşkularım eksik. Kavgam da toprakta, öfkem de. Önce kavgam gitti, buzul yangınlarının alevinde, 6'sında Mart'ın... Ardından, 14'ünde Nisan'ın, sen benden çocukluğumdan beri büyüttüğüm öfkemi aldın...! Onca aldıkların yetmedi mi baba! Önce en masum bakışlı yıllarımı aldın gözyaşlarımla, sonra huzuru götürdün ilk gençlik yıllarımda. Öfkem vardı, o zamanlardan büyüttüğim, onu da aldın. Olmadı be baba. Bu son yaptığın hiç olmadı.
40 gün önce, bir mum alevinde kaybettik seni. Herkes şaşkın, herkes tuhaf, herkes anlamlandıramamakta bu gidişi. Onca yıllık eksiklikleri tamamlamak üzereyken, neden bu gidiş? Ve niye şimdi? ! ? ! Neden, en sancılı ameliyatlarda ya da çok daha uzun yıllar sonra değil de, ŞİMDİ! Hep zamansız, hep hesapsızdı yaşamın ama gidişin biraz zamanlı olsaydı ya da en azından biraz daha sönseydi babaANNEMİN ateşi de öyle olsaydı, olmaz mıydı? Bana kızma sakın. Niye bu soruları sorduğumu, sorma. Çünkü, bilmiyorum...! Tuhaf bir his, isimlendiremiyorum. Çocukluğum çınlıyor beynimde. Bolca gözyaşı, biraz kahkahayla. Sonra sen...Beliriveriyorsun kulaklarımda. Özlüyor muyum? Bilmiyorum...Üzülüyor muyum? Bilmiyorum. Peşisıra kaybettim ben kavgamı ve öfkemi. Önce en büyük kavgam, aynadaki suretim gitti, 38 gün sonra en büyük öfkem, ilk aşk yaram.... Sen ilk aşık olduğum, ilk yara aldığım adam.... Babam...! İlk düş kırıklıklarım, ilk öfke tohumum, ilk acıdığım, ilk açlığım....! Sen gittiğinden beri, bir kaç saat sonra 40. kez doğacak güneş. Ve 40 mumum 39 sönecek, her eriyen damlası binlerce oyuk bırakarak yüreğimde. Ama diğeri...! 38 gün önce yanan 40. mumun yanında, sarı sıcak bir alevle, ığıl bir esintiyle yanacak. Yani, öyle diyorlar. İnsan, yakınlarını kaybedince 40 mum yanarmış içinde. Hergün, bir tanesi sönmeye başlarmış ama kırkıncı gün sadece biri kalır ve yanması ömür alırmış. İçinde ne var dersen eğer, oralarda bir yerlerde; Boşluk, diyebilirim sana. Tuhaf, saçma sapan, anlamsız, anlamlanmaya niyetsiz bir boşluk var içimde. Duyguları eksilince, hissizleşiyor demekki insan!
Sen, dünyaya onca hastalığa rağmen meydan okuyan. Sen, yanında çalışanları adam edip, yeşil karta muhtaç kalan. Sen, zamansızlığı, hesapsızlığına rağmen her tanıştığında, her tartıştığına iz bırakan. Sen, sabahları kahve arkadaşım. Sen, uğradığım en büyük haksızlığın kelime anlamı. Sen, 14.Nisan.2013 saat:02.30'da, sessizce dünyadan çekilen. Sen, 40 gün önce, kendinle birlikte duygularımı da toprağa gömen. Sen, ilk aşkım, ilk terkedilişim, ilk aşk yaram, en büyük öfkem... Sen, 40 gün önce hafızamda silinmelere neden olan, hislerimi çalan... Sen, giderken hoşçakal diyemediğim, gidişini hatırlayamadığım, sesini kulaklarımda, elimi telefonda bırakan adam... Babam......................................

Tamamını Oku