Hücremde yalnızdım…
Hücremde yorgun,
bitkin ve kırgın…
Gün ışığından uzaktaydım,
ama ışıktan
gözlerim bîtab idi…
Kahırlıydım…
Kahır yüklü
hayallerin girdabında,
öfkeliydim…
Öfkeliydim…
Hınçla doluydum,
haykırmak istiyordum…
Haykırmak;
ben sizi biliyorum,
beni niye tutsakladığınızı,
kimilerini ihânet çukuruna düşürdüğünüzü,
kurduğunuz tuzakları,
kahpece gülüşlerinizin anlamını,
“Biliyorum, biliyorum! ” diye! ..
Heyhaat! ..
Tutsak olduğum bu yerde,
haykırışlarım da tutsak! ..
Ben, kahpe bir düzenin tutsağıydım,
ama ya haykırışlarım?
Feryadlarım? !
Evet, feryadlarım da tutsak! ..
Kime? Niye?
Kendime tutsak! ..
Kendime! ..
Çünkü bu kalleşçe tezgahı,
kırıp parçalayacak,
bu döngüyü bozacak,
kimsem yok…
Bu yüzden feryadlarım tutsak! ..
Ne acı, biliyor musun? !
Haykıramamak;
Fir'avn'ın zulüm bekçilerinin
beynini patlatırcasına,
Uxdûd'un ashabının
kıssasını haykıramamak! ..
Siz köpeksiniz,
siz alçaksınız,
siz kalleşsiniz
diye haykıramamak! ..
Ne acı, biliyor musun?
Feryadlarını yutmanın acısını bilir misin?
Kinini haykıramamanın acısını bilir misin?
Bilir misin, bu feryadı içinde saklayanın,
kederden hıçkırıklara boğulacağını? !
Bilir misin, öfkesini haykıramayanın,
için için la'net okuyacağını,
bu eşiğe getirenlere?
Söyle! ..
Bilir misin,
hınçla,
öfkeyle,
kinle,
göğüs göğüse çarpışmak varken,
kudurtmak varken zâlimleri,
tükürmek varken yüzlerine
Fir'avn'ın zulüm bekçilerinin;
Sessiz kalmanın acısını,
kederini? !
Söyle! ..
Bilir misin? !
Söyle! ..
Bilir misin,
gâm ve kahır yüklü bulutların,
keder sağanağı altında,
hep aynı acıyı yutkunmanın
hep aynı yarayı kanatmanın
hep aynı sancıyı çekmenin
ne demek olduğunu? !
Söyle! ..
Bilir misin,
sabahlara karşı uykusuz,
akşamlara kadar zulümler altında,
bir de dışarıdaki çaresizliklerin
acısını birlikte yaşamanın
ne demek olduğunu? !
Söyle! ..
Bilir misin,
bir yandan zehir içmek kadar zor,
bir yandan ölümüne de olsa gerekli…
Evet,
böyle bir paradoks karşısında,
zehir içmenin,
¬¬–ölümüne de olsa–
gerekli olduğunu bilmenin,
daha da kötüsü,
zehiri içmemenin
onlarca zehir içirme seansı yaşatacağını bilmenin
ne demek olduğunu? !
Sen hiç kahrından dudaklarını kanattın mı?
Sen hiç duvarları yumrukladın mı?
Sen hiç binlerce kez ölmeyi diledin mi?
Sen hiç “Beni öldürün! ” diye haykırmayı,
yüzlerce kez tasarladın mı?
Ya hiç kendini pençeleri sökülmüş,
yaralı bir aslan gibi hissettin mi?
Ve dahası,
sen hiç zehir içtin mi?
Söyle! ..
İçtin mi? !
Yazmaz hiçbir kitapta dostum! ..
Yeri geldiğinde zehir içmenin farz olduğunu! ..
Hiçbir kitap yazmaz,
yeri geldiğinde
binlerce insanı kurtarmanın yolunun,
zehir içmekten geçtiğini…
YAZMAZ! ..
22 Mart 1999 Pazartesi, 01:15
Muhammed Said İpekKayıt Tarihi : 17.8.2012 00:13:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Muhammed Said İpek](https://www.antoloji.com/i/siir/2012/08/17/sen-hic-zehir-ictin-mi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!