Yüzyıllarca yaşatacağım bir sevdanın noktalanacağı gün kadar kısa ve de kıyısında yürüdüğün ömrüme yaşattığın acı kadar uzun olsa da sana büyüyen dualarım, git çünkü ben ölümün inşa edildiği dairelerde gezinmekteyim, ömrün uzun olsun. Git, gün gelir ben ölürüm. Ölümüm sana uzak olsun çünkü sen çok yaşamalısın. Günahın çok seni bağışlıyorum o ömrü satırlarıma adamalısın.
Çok çabuk vazgeçtin, bu kadar kolay mı geçtin yeminlerden?
Sen yalnızlığın girdabında hangi gırtlaklara yem oluyorsun bilmiyorum ama ben yazılan bir yok oluşun havasını teneffüs ediyorum gecenin en lanet saatinde. Dualar kaplıyor gökyüzünü ve bir damla olup yağıyor sağanak sağanak ıslanıyor musun? Yusuf’ un düştüğü kuyuların duvarlarına kokun sinmiş, ben o kuyulara kapanıyorum. Nasırlaşmış cümleler tırmalıyor kulaklarımı, gitme diyorum duyuyor musun? Elif, ba, te, se, cim… okuyor çocuklar, ben seni okuyorum ezberletsene kendini bana. Gitme, yıllar sonrada olsa gitme. Gel ve hep sınıfta kalmış bir çocuk gibi kal yanımda, hüznünüde kabulleniyorum. Sen çok yaşamalısın, anlıyor musun!
Hükmünü hala yaşamakta gözlerim.
Hastane köşelerinde yatalak hastalar var mı sanıyorsun. Bu kadavrası yapılmış ömrün duvarlarına ne hastalar sarıldı biliyor musun. İntihar ettiğim yer saçlarının uçurumuydu ve paramparça olduğum yer gölgeliğindi. Uzatma ellerini kan bulaşmasın. Sen çok yaşamalısın. Seni bağışlıyorum. Şimdi sabah olmakta yine sen söküyorsun.
Çığlık çığlık akmakta gözyaşlarım.
İmkansız vakitlerin düşlerinde yoğrulduğum zamanın içinde ihtiyarlayacağım. Ve ağlayacağım. Belki ıslanır avuçların, sıcaklığım dokunur sana, karışma lütfen! Gitme diyorum içimden ama git her gözyaşım bir tufan. Sen çok yaşamalısın. Bırakacağım mirası yaşamalı ve yaşatmalısın.
Kararsızlığımın kusuruna bakma.
Sende düşme uçurumlara ve şah damarına basma hayatın. Bağrı yırtılırcasına dualar etme sen. Biriktirdiğin harflerin olmasın, öldüğün coğrafyalar ve sığınakların olmasın. Ezberlediğin zamanın içinde ezberlettiklerin olmasın. Şimdi uzak dur, kızarmış suratlar gürüyorum. Kahretsin..!
Yine ihtilallerin ayak sesleri.
Seni sevmenin suç olduğu zamanları yaşıyorum şu dakikalar. Kapatıyorum radyomu, parçalıyorum televizyonu ve sadece seni yaşıyorum bir suçlu gibi. Seni yazıyorum devrim kağıtlarına, Seni sevmek bir devrimmiş meğer. Yıkılıyor sevdana soyunan bedenler ve ne sehpalarda ismin söyleniyor nağme nağme. Git, saçların ilmiğim olmasın bir sehpa boşta bekliyor. Sen çok yaşamalısın, seni bağışlıyorum. Git, zan altında kalma. Karartmalarda kaybolma, bak havada kararıyor.
Önder ÖZTÜRK
11 / 10 / 2009
PAZAR
01: 23
Kayıt Tarihi : 11.10.2009 19:28:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!