Sen bu akşamları bilmezsin
Kırmızı kırmızı öldürür insanı
Yol daha uzak dağ daha yüksek olur
Gözlerin 7.65 lik gibi patlar
İçinde bir şiir vurulur
Tüm arabalar sana korna çalar sanki
Yağmurlar yalnız seni ıslatır
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Sen Bu Akşamları Bilmezsin
Sen bu akşamları bilmezsin
Kırmızı kırmızı öldürür insanı
Yol daha uzak dağ daha yüksek olur
Gözlerin 7.65 lik gibi patlar
İçinde bir şiir vurulur
Tüm arabalar sana korna çalar sanki
Yağmurlar yalnız seni ıslatır
İşte o zaman
Şehrin kasıklarında bir sancı gibisindir
Kaldırımlarda cesedini tanırsın
Sen bu akşamları bilmezsin
Şarkılar söker dişlerini
Yüreğinde bir meczup oynaşır
Hüznünü bayat bir ekmek gibi
Banarsın denize
Yoldan gelip geçene kendini sorarsın
Anlarsın ki muhacirsin artık bu şehirde
Kaybettiğin Kapılarını çalmaya utanır ellerin
Gözlerini bulabilirsen ağlarsın
Sen bu akşamları bilmezsin
Kirli ceketinden başka saklanacak yer kalmaz
Tedavülden kalkmış bir adamı arar telsizler
Anneni özlersin durup dururken
Çekilir fünyesi hayatın sokaklarda
Rotatifler sana hazırlar
en azgın manşeti son baskıda
“Bir adam köpeği ısırdı
Kent Bu gece karantinada”
Sen bu akşamları bilmezsin
Anneleri sofraya çağırınca bütün çocukları
Kanırtır baba yüreğini gölgeler
Herkesi döveceğini sanan delikanlı
Büyümüş ve herkesten sopa yemiştir artık
Nereye kaçsan ayrılıksın
Nereye baksan yok yüzün
Bir senin adın hüzün
Dünyanın orta yerinde çırılçıplak
Hasretten “çat” diye çatlarsın
Sen bu akşamları bilmezsin
Kırmızı kırmızı öldürür insanı
embed src='http://www.sahanhoca.com/kirmizi.mp3''true'hidden='false'/embed
Şahan Çoker
***Sen bu akşamları bilmezsin
Kırmızı kırmızı öldürür insanı***
bu kızıl akşamları yaşamayan varmı ki...!??
hüzün çökmüş yüreğe...nereye gitse yalnızlık..
nereye baksa hasret...
tampuan...+...antj...tşk.ler...
Kırmızı ölüm...Yanarak ölmek..Sevdanın izlerini, umudun yitikliğini yüreğe sürerek ölmek..Yaşayan bilir ahşamın hüznünü, gecenin akşmadan kalan nemini. Ve anlarız ki çoktan kırılmış bu aşkın aynası...
Sizi okumak güzeldi..Kaleminize, yüreğinize güç:
Güzel bir serbest şiirdi.Zevkle okudum, Şahan Çoker'e teşekkür ediyorum, ayrıca tebrik ediyorum.
Enver Özçağlayan
bu sefer
gönül telinden
kan damlamış
tebrikler
Hayranlıkla takip ettiğim bir şairsiniz..İnsanı ruhundan yakalayan bir yanı var şiirlerinizin..tebrik ve takdirlerimi sunuyorum.
Sen bu akşamları bilmezsin
Şarkılar söker dişlerini
Yüreğinde bir meczup oynaşır
Hüznünü bayat bir ekmek gibi
Banarsın denize................offf hüzün ve etkileyici..mükemmel şiir ve müthiş seslendirme..tebrikler.
'Kırmızı kırmızı öldürür insanı'
Çokça hüzün ama güzel şiirdi.
Tebrikler Şahan Çoker.
Gül
biz bu akşamları iyi biliriz şair
öyle ki düğüm düğümdür
en keşfedilmemiş yerlerimde...
şiirle...
Hüzün akıyor dizelerden.Etkileyici.
''Sen bu akşamları bilmezsin
Kırmızı kırmızı öldürür insanı ''
Ve akşamlar kimi zaman karanlığa saklanmış gölgelere bile umut dolu düşler yazdırır.Hüzün yüreğinizden uzak kalsın,güzel bir şiir okudum, kaleminizden...
Bu şiir ile ilgili 10 tane yorum bulunmakta