Sen benim en ince sızımsın, satırlara dökülen,
Sen, bin yıllık suskunluğumun o ilk hecesi.
Ben seni her kelimeye kanımla mühürleyen,
Ben, senin yazılmamış yazgınım, son nefesin.
Sen bendeki o görünmez aynasın, sırdaşım,
Beni bana gösteren, sadece sen bilirsin.
Ben seni başka bir dünyaya hicretten alıkoyan,
Ben, seni olacağın yere hapsetmek isterim.
Sen benim defterimde uyumayan bir harfsin,
Hani sayfayı yırtıp kaçmak ister ya o söz;
Sen benim elimden kaçan o ses, o güçlü yankı,
Beni değil, kendi kaderini çizmektesin.
Hani yazdığım her harf tersine döner ya ansızın,
Hani bir kere söylenir de geri alınmaz artık;
Sen benim gizlediğim yüzümü gösteren fısıltı,
Beni herkese, en çıplak halimle anlatan.
Sen benim kimseye söylemediğim o tatlı yalan,
Sen, benim derine gömdüğüm asıl ben;
Ben seni bir kaç şiirle imzalamaya çalışan,
Ben, seni kâğıtlarda susturmak isteyen.
Sen benim omuzlarıma yüklenen yasak sevda,
Hani bir kere söylenir de ebediyete mühürlenir ya;
Sen benim yıkılan utanç duvarlarımın yankısı,
Şimdi bütün şehir bu yakıcı sırrımızla yaşar.
Sen benim göğsüme sığmayan deli rüzgâr,
Ben seni tutan o kırılmaz kadeh ve toprak;
Ne sen benden dökülürsün toprağa bir an daha,
Ne de ben senin akışına engel olurum artık.
Ne sen bu yakıcı gerçeği içinden silebilirsin,
Ne de ben seni yırtıp atmaya cesaret ederim;
Sen benim ebedi ateşimsin, canım kadar yakıcı,
Ben, seni yazarken ateşinde yanan ve ölen şairin
Kayıt Tarihi : 16.11.2025 18:35:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!