Sen beni sevseydin eğer; soluksuz kalırdın ismim bir dost meclisinde geçince, yüzün al pembeye dönerdi, adımların karışırdı birbirine. Kalbin yerinden fırlayacakmış gibi atmaya başlar, ayaklarının bağı çözülür, yemeden içmeden kesilir, yığılıp kalırdın bir yerlerde, ismim anons edilince…
Sen beni sevseydin eğer; postacı kapıyı çaldığında elinde ne varsa yere düşerdi, birkaç masa sandalye devirerek koşardın kapıyı açmaya, annenin kızım ne oluyor deyişini duymazdın bile, koridorda karşılaştığın babana tüm vücudunla cepheden toslardın, taarruzun son yüz metresini yaşardın, kapının kolunu arardın da bulmazdın, kapıyı açınca hani nerde yarimin mektubu diye zıp zıp zıplayarak postacının çantasını talan ederdin…
Sen beni sevseydin eğer; buluştuğumuz parka benden önce gelirdin her defasında, beş dakikada bir ben geldim sen nerdesin diye mesajlar atardın telefonuma, parkı dört dönerdin mahpushane voltalarıyla, beni parkın kapısında görünce annenin ağır ol kızım seni hafif kız sanmasın nasihatini unutarak, çılgınca bana doğru koşar, boynuma sarılıp öpücüklere boğardın.
Sen beni sevseydin eğer; bizim şarkımız çaldığında radyoda, kapıyı içerden kilitleyip, zulanda sakladığın sigarandan bir tane tellendirip, yatağına sırt üstü uzanarak kavuşacağımız günün ve anın hayalini yaşardın. Ağlamaktan gözlerin kızarır, odanın penceresinden, hep seni beklediğim sokağınızın köşesine bakardın…
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.