Sen aşkın katilisin zaman
tenha dağlara sürdük yüreği
kara meşeler şarkısını söyler hüznün
şimdi avuçlarımıza dökülür
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Atatürk ile ilgili Kürtçe sohbet etmek istiyorsanız…!
Evet, 2000’lerden günümüze Atatürk daha da acımasız saldırıya uğradı. Her ulusun lideri, önemli şahsiyeti tabii ki konuşulabilir, eleştirilebilinir. Keşke yürürlükte ki bu olsaydı. Ama öyle mi? Hiç sanmıyorum.
Sistematik bir saldırı yürürlükte olduğu kuşku götürmez olarak izleniyor. Bunu kim yapıyor açık seçik orta da. Ve bu zihniyet elindeki güçle adeta halktan her hangi bir şahısı, suni aydını, suni sosyalisti, suni yurt severi ya da suni komünisti dahi etkisi altına almış.
Bir yandan ‘Ilımlı İslam’ yürürlüğünde ki dinciler, şeriat çığırtkanları, ülkemizi takiye ve gizli emellerle Arap kültürü güdümünde İslamlaştırmaya çalışanlar, diğer yanda kendilerine çağdaş komünist aydınım diyenler ve beri tarafta da sözüm ona Atatürk’ün insan yanını sanatsal verilerle göstermeye/işlemeye çalışanlar Atatürk’ü adeta falakaya yatırdılar. Bir insan, yurttaş ve yazan olarak filmi izliyoruz.
Tam bir veli cambaz oyunudur oynanan. Ayrıca buna tam tamına, Amerikan banka soyguncusu kovboyların senaryosu, proje ve planları da diyebiliriz.
Zihniyet, kendini ve benliğini evrensel anlayışla yaşadığı doğduğu ülke ve ulusla özdeştiremediyse, başka kültürlere özentiye ve örnek Amerikanlaşmaya veya Araplaşmaya böyle gidiyor işte. Tarih göstermiştir ki bu bir, insanlığa ve kendi öz yurduna hainlik boyutlu, yanılsamadır.
Normal bir vatandaş olarak bunları nerde/nereden görüyoruz? Yürürlülükte ki somut toplum yaşamında görüyoruz. Hukuken tanımsız adeta keyfi olarak yıllarca yargılanmadan tutuklu kalmak; fikirsel, siyasal ve ulusa duyulan sevgi-bağlılık nedeniyle karşıtlarınızdakilerin kimisini zindana, kimisini ödeyemeyeceği vergi külfetine ve karşı görüşte ki halkı korkuya ya da işsizliğe ve yandaşlarınızı hırsız=soyguncu olsa da korumaya ve her alanda kadrolaşmaya vardıran gelişmeler..
Evet, bunlarda görüyoruz. Bunlara ek olarak mutlu ve çok zenginleşen bir türbanlı/fesli azınlığın çok değil üç – beş yılda yaratılması (şimdi aniden türban tartışması/meselesi kalktı, bundan olsa gerek. Demek ki mesele vicdan-ahlak, özgürlük değil..bilinen takiye yani dünyalıkmış) .
Gidişat, korku güdüsünü gıdım gıdım topluma saçan/aşılayan ve yerleştiren faşizan bir yörüngede devam ediyor. Üç artı üçlü boydan kuşatıyorlar Türkiye toplumunu.
Bir: “Yozlaşma, Yolsuzluk, Yoksulluk”
İki: Biatçilik, Bananecilik, Bensizlik (kimliksizlik) .
Üç: “Kadrolaşma, Korkutma, Kandırma”
Bir somut örnek verirsek, polis ve emniyette kadrolaşmayı geri devrim yapma aşamasına varma niyetli olmalı ki, imtihan sorularını cemaatçilere sunmak. Farklılıklar diyip de örnek herkese İslam din dersini zorunlu kılmaya inatla devam etmek. Bunlar izlenenler. Allah bilir bilinmeyen gizliden gizliye neler… neler!
Açılım diyip de esasında Arapçaya (ta günlük konuşma diline, ilk eğitime kadar varıncaya kadar zorunluluk) zemin hazırlamak olmadığını kim garanti edebilir ki?
Ayrıca Avrupa dâhil, dünya ülkelerinin 100 de 98 de tek resmi dili vardır.
Nasıl ki bir kadının kadın haklarını en iyi bilen kadınsa ve onun haklarını ona dayatmak değil, onun belirlediği fikirleri desteklemekse, bir Kürdün kendi yaşadığı toplumda dili, kültürü dâhil kendini o ülkenin insanı görme mücadelesi ve insan değerleriyle elde etmesi öncülüğü ve çıkışı da ondan gelmelidir. Demokratik açılım budur. Her şeyi ben bilirim savsatası değil.
Demokrat olmayan ölçüler Türkiye sınırı içinde olan herkes içindir.
Siz demokratlığı yaratacaksanız önce kendinizden başlayacaksınız. Sütçüler cemiyeti 999 üyesi ile liderini seçiyor. Onlardan biri, 999 tane oyla sütçüler cemiyetinin lideri oluyor. Alın size Demokratik seçim. Bu cemaatcılık zihniyetinden başka bir şey değildir. Hangi örgüt, kurum, kuruluş olursa olsun bariz olan budur.
Bizim halkımızın öz kardeşleri, dostlarımız, korumuz-komşumuz, sevgilimiz, yoldaşlarımız, erkeğimiz, kadınımız, akrabamız evet işte size açılım diyen zihniyet bu zihniyet. Lazımız, Kürt’ümüz, Gürcümüz, Balkanlımız, Diyarbakırlı, Sivaslı, Bursalı, İstanbullu, İzmirli, Edirneli, Vanlımız iyi de bu kanma niye?
Bunların ipiyle kuyuya inilir mi? Her şey gözler önünde cereyan ediyor. Söyle insanım, yoldaşım, memleketlim, yurttaşım ‘din odaklı’ hangi toplumda halklar özgürlüğü ve eşitliği olmuş ki.
Katolikler Vatikan ile yüz yıllarca insan sömürenlerle birlikte heybetli saraylarını kiliselerini oluşturmuşlar. Kapitalisti emeğini, dincisi zihnini/duygusunu sömürmüş. Dünyada ki krize rağmen en sağlam kalanlardan biri de Vatikan ve tek bir taşı dahi oynamamış yerinden.
Güdülen halk yığınları, her şeyi Kiliseye mubah kılmışlar..Kilise, böle…böle yöneltmiş halkı. Bir birine düşürerek ve gerekirse ‘din odaklı’ ‘dindar odaklı” kalma pahasına halkları bir birine kırdırarak. Fakirlik ve bir birini kırmalar yüz yılar sürmüş. Hâlâ onun güdümünde dünya (ekonomisi) yönlendiriliyor… Ara sıra tepe taklak oluyor. Altında ezilen kimler? Saraylar, gökdelenler mi? Paşalar, şeyhler, papazlar, imamlar, kiliseler mi?
Nasıl Vatikan’ı Arap şeyhlerini kiriz vurmadıysa, bizdeki 5 ila 8 yılda köşeyi dönen milyarder ve pek çok villalı yeşil holdingleri, yeşil dolarlı siyasileri de vurmadı.
Krizin kimi vurduğunu/vuracağını ise herkes iyi biliyor, yaşayan biliyor; ben, sen ve dünya insani daha iyi biliyoruz.
Fethullahçılar biryandan, İsmail ağacılar ve sairler öbür yandan, ‘etik’siz duaya duran ümmetçi yazarlarıyla zamancılar, vakitçiler ve bilmem neciler içerden, bir Türkiye Cumhuriyetinin adını değiştirmedikleri kaldı.
Evet, bu zihniyetteki aydınların, yazarların, siyasilerin ipiyle kuyuya inilir mi?
Türkiye de ki evrensel anlamda hukukun varlığının adliye ve mahkeme koridorlarında da genele yayılması, gerçek demokratik yaşamın Diyarbakır ve Bursa’da yerleşmesi ‘din odaklı’ suni süreçlerle, planlarla, zihniyetlerle mümkün değildir.
Din güdümünden hâlâ kendini arındıramamış ve emperyalistin kucağına düşmüş Avrupa halkları şu andaki medeniyete erişmesi dahi, Fransız İhtilalinden günümüze nerdeyse 300 yıl yol kat etmiştir.
Evet, Türkiye’nin gerçek demokratikleşmesi ve evrensel sosyal, hukuksal bir topluma dönüşmesi ancak ‘insan odaklı’ yurdunu insanlarını gerçek evrensel anlamda özdeşleşmiş, benliğini/kimliğini pekiştirmiş ancak ırk boyutunu ideoloji ve hedeflerinden soyutlamış halk yığınları; çağdaş ve düşünerek üreten aydınlar-sanatçılar, siyasiler ve toplum örgütleriyle gerçekleşecektir. Ve bu bir zaman meselesidir.
İşte Atatürk ve yoldaşlarının devrimleri bir yanıyla din güdümünde yürüyen sistemin/mekanizmanın zincirini kırmışlıktır ve diğer yanıyla gerçek sosyal, hukuk demokratik yaşama erişmeye olanak kılan toplum düzeninin başlangıcı.
Belki yukarda vurgulanan suni yanılsamalar olsa da bu gidişatı durdurmak tarihsel gerçeklerle de olanaklı değildir.
Sayın insanı odak noktası gören insanlar, gerçek demokratlar ve yurt severler, solcular, sosyal demokratlar, sosyalistler, komünistler, işçiler, emekçiler, esnaf, çiftçiler, köylüler, emekçiler... ve ümmetcilikten arınıp yakalaşık yüz yıllık bir süreç sonucu daha da onun bilincinde ilerleyen HALK olabilmiş sevgili halkımız.., bir birinizin fikirsel farklılığını kabullenme, anlayış ve dayanışma zamanıdır.
Yarın bir gün yanılsamalı gidişata ek olarak ahlak polislerini sokakta istemiyorsanız, hiç bir ideolojinin, örgütün, kuruluş ya da kurumun güdümünde olmadan, buna karşı duracak bir kolektif halk olmalıyız.
Günümüze kadar ‘yazısız yasayla’ Ramazan da zorunlu oruç tutmanın ‘yazılı yasaya’ dönüşmesini istemiyorsanız, sahte peygamberleler istemiyorsanız, dilenci olmak istemiyorsanız, içenlerin -korku güdüsü olmadan- kimseye zararsız rakınızı yudumlamak istiyorsanız, eşinizle çoluk-çocuğunuzla normal yüzme kıyafetinizle denize girmek istiyorsanız, korku güdüsü olmadan telefonla siyaset, ekonomi ve Atatürk ile ilgili Kürtçe, Lazca Türkçe sohbet etmek istiyorsanız…
Saygılarla,
Nadir Sayin
Evet dostum..Atatürk’ün dedikleri bunlarda bir dirhem saygı bulsaydı..burada bunlar din hortlatanlığı imamcılık, ümmet-cemaatcilik oynamazlardı.. Atatürk özellikle dinsel inanışta bir içssel ve bireysel anlayışıyla Müslümanlığa en saygın bir kişilikti.. Sevgili dostum mesele bunların ..yasayı. kanunu, siyaseti, ekonomiyi..ticareti..yazarlığı, şairliği ve şiiri ta karı-kocanın odasına ve cinselliklerine kadar dincilik kafayla ele alıp-yorumlamaları ve pazarlamaları.. Din ekseninden toplumsal bazda uğraşı ve propağanda ve brozanlanması pek çok insani deger ve insanlar arası iletişimde zincir vuruyor beyinlere..bilgi, özgür beyin ve üretim araştırma dan ATALET yaratılıyor toplumda… Atatürk emek ve çalışkan toplumdan, üretimden ve bağımsızlıktan bahsederken.., bunlar, her şeyi götürüyor her şeyleriyle imamım kucağına oturuyorlar… Bunu yüzlerine vurunca üstelik utanmıyorlarda… İşte diyoruz alın size kanıtlar ve verilerle Arapların Müslümanlığı.. neden güçsüzler, biçareler.. biatcılar!… Ve ATALET oluşturulmuş toplumların sen neyine özeniyorsun bire? ..TEMBELLİĞİNE: Neden çünkü araştırma, bilgi, sorgulama emek ister..zaman ister uğraşı ister… Siz tembeller Ulusal EGEMENLİK tembelliği ve düşmanlığından vazgeçin.. ÇALIŞIN..araştırın..ve okuyun biraz dünya literatürünü… Din kitaplarıyla kafanızı yumuşsunuz…biraz da matemetik, felsefe…biyoloji, kimya okuyun..antropoloji okuyun ki kendinizi insan işlevi ve çoğrafyayı tanıyıp-bilesiniz.. ONUN için ATATÜRK ne demiştir: GAFLET, DELALET VE ATALET içinde olmayın! Ve evet ULUSAL EGEMENLİK düşmanlığından VAZGEÇİN! Biz dostum Fikret inan bana zaten bu çağ dışı kafalarla işimiz yok ki… Yaptığımız genel açıklamalar..Veriler ve vurgular.. Onlar ne yapıyor..sahsileştirerek olayı çarpıtıyor, kişiselleştiriyor ve küfürleştiriyor…Sanılıyor ki biz bu gericilerle muhattap olarak burda konu işliyoruz…İstisna dostum istisna.. Lütfen siz bizi bari özden anlasanız ve kim oldukları bellileri muhattap almasanız ve bize muhattap kılmasanız... bize yaraşan bir tavır.tutum olurdu! Sizin mert ve özgür beyin oluşunuz sizin gibi milyonların varlığı şu an ki insanın ve gelecek kuşaklara aydınlığımız.. Ve bunun temelinin teki de 23 Nisan ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI.. şekilcilik, göstermelik yanını demiyorumm; Onun ruhundan ve içeriğinden bahsediyorum.. Saygıyla..
Yüz senedir bu memlekette ATATÜRKÇÜ GEÇİNENLER VE ATATÜRKÇÜLÜKTEN GEÇİNENLER iktidar ve icraattadır.
Siz aya gittinizde dindarlar mı engelledi?
Siz atomu parçaladınız da inananlarmı bırakmadı?
Siz ekonomiyi canlandırdınızda Müslümanlar mı hortumladı?
Anadolu’da çok doğru bir söz var.
YAVUZ HIRSIZ EV SAHİBİNİ KOVALAR.
Sonra bu memleketi ve bu memleket insanını sevmiyor ve beğenmiyorsanız arkadaşınızın yaptığı gibi siz de İngiltere’ye kapağı atarsınız olur biter.
Ama görüyorum ki İngiltere’ye gitmekte yetmemiş kendisi kaybetmiş olduğu hayatın anlamını başkalarına da kaybettirme adına şeytanın vekilliğini ve avukatlığını yapmaktan geri durmuyor.
Beğenmediğiniz imam deyip bizce iftihar edilecek sizce ne manaya geleceğini düşnünmek bile istemediğim insan bugün dünyayı şekillendiriyor.
Dünyanın her tarafında açmış olduğu en mükemmel okullar ile Türkçeyi dünya dili Türk Milletini de layık olmuş olduğu itibara kavuşturuyor.
Evet, siz bunları görmez ve göremezsiniz.
Çünkü yarasaların görme yetenekleri olmadığından güneşe bakmaya tahammülleri olmaz.
Amma ne göz yummakla gece olur.
Ne güneş balçıkla sıvanır.
Gözünü yumanlar kendilerine gece yaparlar.
Balçığı güneşe sıvadıklarını zan edenlerde ancak çirkin suratlarına sürüp kendilerini maskaraya çevirirler.
Rahmetli Atatürk hayatta olsaydı!
Dün idam sehpalarında sallandırdıkları Banazların yerinde sizin gibi Atatürk istismarcılığı yapıp ATATÜRKÇÜLÜKTEN GEÇİNENLERİ SALLANDIRIRDI.
Evet dostum..Atatürk’ün dedikleri bunlarda bir dirhem saygı bulsaydı..burada bunlar din hortlatanlığı imamcılık, ümmet-cemaatcilik oynamazlardı.. Atatürk özellikle dinsel inanışta bir içssel ve bireysel anlayışıyla Müslümanlığa en saygın bir kişilikti..
Sevgili dostum mesele bunların ..yasayı. kanunu, siyaseti, ekonomiyi..ticareti..yazarlığı, şairliği ve şiiri ta karı-kocanın odasına ve cinselliklerine kadar dincilik kafayla ele alıp-yorumlamaları ve pazarlamaları..
Din ekseninden toplumsal bazda uğraşı ve propağanda ve brozanlanması pek çok insani deger ve insanlar arası iletişimde zincir vuruyor beyinlere..bilgi, özgür beyin ve üretim araştırma dan ATALET yaratılıyor toplumda…
Atatürk emek ve çalışkan toplumdan, üretimden ve bağımsızlıktan bahsederken.., bunlar, her şeyi götürüyor her şeyleriyle imamım kucağına oturuyorlar… Bunu yüzlerine vurunca üstelik utanmıyorlarda… İşte diyoruz alın size kanıtlar ve verilerle Arapların Müslümanlığı.. neden güçsüzler, biçareler.. biatcılar!… Ve ATALET oluşturulmuş toplumların sen neyine özeniyorsun bire? ..TEMBELLİĞİNE: Neden çünkü araştırma, bilgi, sorgulama emek ister..zaman ister uğraşı ister…
Siz tembeller Ulusal EGEMENLİK tembelliği ve düşmanlığından vazgeçin.. ÇALIŞIN..araştırın..ve okuyun biraz dünya literatürünü… Din kitaplarıyla kafanızı yumuşsunuz…biraz da matemetik, felsefe…biyoloji, kimya okuyun..antropoloji okuyun ki kendinizi insan işlevi ve çoğrafyayı tanıyıp-bilesiniz..
ONUN için ATATÜRK ne demiştir: GAFLET, DELALET VE ATALET içinde olmayın! Ve evet ULUSAL EGEMENLİK düşmanlığından VAZGEÇİN!
Biz dostum Fikret inan bana zaten bu çağ dışı kafalarla işimiz yok ki… Yaptığımız genel açıklamalar..Veriler ve vurgular.. Onlar ne yapıyor..sahsileştirerek olayı çarpıtıyor, kişiselleştiriyor ve küfürleştiriyor…Sanılıyor ki biz bu gericilerle muhattap olarak burda konu işliyoruz…İstisna dostum istisna.. Lütfen siz bizi bari özden anlasanız ve kim oldukları bellileri muhattap almasanız ve bize muhattap kılmasanız... bize yaraşan bir tavır.tutum olurdu! Sizin mert ve özgür beyin oluşunuz sizin gibi milyonların varlığı şu an ki insanın ve gelecek kuşaklara aydınlığımız..
Ve bunun temelinin teki de 23 Nisan ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI.. şekilcilik, göstermelik yanını demiyorumm; Onun ruhundan ve içeriğinden bahsediyorum.. Saygıyla..
bugün onlar özgür olmalı dalga geçer gibi bir yerlere oturtup..sonrada sırıtmak değildir..komiksin ülkem..fakir düşünmeye devam ediyorsun...çocuklar törenden sonra neden ayakta tutulur..otursunlar..izlesinler..sırası gelen çıksun sahaya..yok olmaz..güneşin altında ayakta durun veya soğuksa üşüyün..rezillik
23 Nisan ı yine çocuklara zehir ediyorlar...bu kural ne vakit değişecek...saatlerce güneşin altında ayılan bayılan çocuklar...bugün onları özgür bırakın...istedikleri yere turup izlesinler...yok...dar kafalar hala basmadı...sabır yarabbi
Evet dostum..Atatürk’ün dedikleri bunlarda bir dirhem saygı bulsaydı..burada bunlar din hortlatanlığı imamcılık, ümmet-cemaatcilik oynamazlardı.. Atatürk özellikle dinsel inanışta bir içssel ve bireysel anlayışıyla Müslümanlığa en saygın bir kişilikti..
Sevgili dostum mesle bunların ..yasayı. kanunu, siyaseti, ekonomiyi..ticareti..yazarlığı, şairliği ve şiiri ta karı-kocanın odasına ve cinselliklerine kadar dincilik kafayla ele alıp-yorumlamaları ve pazarlamaları..
Din ekseninden toplumsal bazda uğraşı ve propağanda ve brozanlanması pek çok insani deger ve insanlar arası iletişimde zincir vuruyor beyinlere..bilgi, özgür beyin ve üretim araştırma dan ATALET yaratılıyor toplumda…
Atatürk emek ve çalışkan toplumdan, üretimden ve bağımsızlıktan bahsederken.., bunlar, her şeyi götürüyor her şeyleriyle imamım kucağına oturuyorlar… Bunu yüzlerine vurunca üstelik utanmıyorlarda…
İşte diyoruz alın size kanıtlar ve verilerle Arapların Müslümanlığı.. neden güçsüzler, biçareler.. biatcılar!…
Ve ATALET oluşturulmuş toplumların sen neyine özeniyorsun bire? ..TEMBELLİĞİNE: Neden çünkü araştırma, bilgi, sorgulama emek ister..zaman ister uğraşı ister…
Siz tembeller Ulusal EGEMENLİK tembelliği ve düşmanlığından vazgeçin.. ÇALIŞIN..araştırın..ve okuyun biraz dünya literatürünü… Din kitaplarıyla kafanızı yumuşsunuz…biraz da matemetik, felsefe…biyoloji, kimya okuyun..antropoloji okuyun ki kendinizi insan işlevi ve çoğrafyayı tanıyıp-bilesiniz..
ONUN için ATATÜRK ne demiştir:
GAFLET, DELALET VE ATALET içinde olmayın!
Ve evet ULUSAL EGEMENLİK düşmanlığından VAZGEÇİN!
Biz dostum Fikret inan bana zaten bu çağ dışı kafalarla işimiz yok ki… Yaptığımız genel açıklamalar..Veriler ve vurgular..
Onlar ne yapıyor..sahsileştirerek olayı çarpıtıyor, kişiselleştiriyor ve küfürleştiriyor…Sanılıyor ki biz bu gericilerle muhattap olarak burda konu işliyoruz…İstisna dostum istisna..
Lütfen siz bizi bari özden anlasanız ve kim oldukları bellileri muhattap almasanız ve bize muhattap kılmasanız... bize yaraşan bir tavır.tutum olurdu! Sizin mert ve özgür beyin oluşunuz sizin gibi milyonların varlığı şu an ki insanın ve gelecek kuşaklara aydınlığımız..
Ve bunun temelinin teki de 23 Nisan ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI.. şekilcilik, göstermelik yanını demiyorumm; Onun ruhundan ve içeriğinden bahsediyorum..
Saygıyla..
Evet dostum..Atatürk’ün dedikleri bunlarda bir dirhem saygı bulsaydı..burada bunlar din hortlatanlığı imamcılık, ümmet-cemaatcilik oynamazlardı.. Atatürk özellikle dinsel inanışta bir içssel ve bireysel anlayışıyla Müslümanlığa en saygın bir kişilikti..
Sevgili dostum mesle bunların ..yasayı. kanunu, siyaseti, ekonomiyi..ticareti..yazarlığı, şairliği ve şiiri ta karı-kocanın odasına ve cinselliklerine kadar dincilik kafayla ele alıp-yorumlamaları ve pazarlamaları..
Din ekseninden toplumsal bazda uğraşı ve propağanda ve brozanlanması pek çok insani deger ve insanlar arası iletişimde zincir vuruyor beyinlere..bilgi, özgür beyin ve üretim araştırma dan ATALET yaratılıyor toplumda…
Atatürk emek ve çalışkan toplumdan, ürerimden ve bağımsızlıktan bahsederken.., bunlar, her şeyi götürüyor her şeyleriyle imamım kucağına oturuyorlar… Bunu yüzlerine vurunca üstelik utanmıyorlarda…
İşte diyoruz alın size kanıtlar ve verilerle Arapların Müslümanlığı.. neden güçsüzler, biçareler.. biatcı…
Ve ATALET oluşturulmuş toplumların sen neyine özeniyorsun bire ..TEMBELLİĞİNE… Neden çünkü araştırma, bilgi, sorgulama emek ister..zaman ister uğraşı ister…
Siz tembeller Ulusal EGEMENLİK tembelliği ve düşmanlığından vazgeçin.. ÇALIŞIN..araştırın..ve okuyun biraz dünya literatürünü… Din kitaplarıyla kafanızı yumuşsunuz…biraz da matemetik, felsefe…biyoloji, kimya okuyun..antropoloji okuyun ki kendinizi insan işlevi ve çoğrafyayı tanıyıp-bilesiniz..
ONUN için ATATÜRK ne demiştir:
GAFLET, DELALET VE ATALET içinde olmayın!
Ve evet ULUSAL EGEMENLİK düşmanlığından VAZGEÇİN!
Biz dostum Fikret inan bana zaten bu çağ dışı kafalarla işimiz yok ki… Yaptığımız genel açıklamalar..Veriler ve vurgular..
Onlar ne yapıyor..sahsileştirerek olayı çarpıtıyor, kişiselleştiriyor ve küfürleştiriyor…Sanılıyor ki biz bu gericilerle muhattap olarak burda konu işliyoruz…İstisna dostum istisna..
Lütfen siz bizi bari özden anlasanız ve kim oldukları bellileri muhattap almasanız ve bize muhattap kılmasanız... bize yaraşan bir tavır.tutum olurdu! Sizin mert ve özgür beyin oluşunuz sizin gibi milyonların varlığı şu an ki insanın ve gelecek kuşaklara aydınlığımız..
Ve bunun temelinin teki de 23 Nisan ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI.. şekilcilik, göstermelik yanını demiyorumm; Onun ruhundan ve içeriğinden bahsediyorum..
Saygıyla..
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül....
Evet dostum..Atatürk’ün dedikleri bunlarda bir dirhem saygı bulsaydı..burada bunlar din hortlatanlığı imamcılık, ümmet-cemaatcilik oynamazlardı.. Atatürk özellikle dinsel inanışta bir içssel ve bireysel anlayışıyla Müslümanlığa en saygın bir kişilikti..
Sevgili dostum mesle bunların ..yasayı. kanunu, siyaseti, ekonomiyi..ticareti..yazarlığı, şairliği ve şiiri ta karı-kocanın odasına ve cinselliklerine kadar dincilik kafayla ele alıp-yorumlamaları ve pazarlamaları..
Din ekseninden toplumsal bazda uğraşı ve propağanda ve brozanlanması pek çok insani deger ve insanlar arası iletişimde zincir vuruyor beyinlere..bilgi, özgür beyin ve üretim araştırma dan ATALET yaratılıyor toplumda…
Atatürk emek ve çalışkan toplumdan, ürerimden ve bağımsızlıktan bahsederken.., bunlar, her şeyi götürüyor her şeyleriyle imamım kucağına oturuyorlar… Bunu yüzlerine vurunca üstelik utanmıyorlarda…
İşte diyoruz alın size kanıtlar ve verilerle Arapların Müslümanlığı.. neden güçsüzler, biçareler.. biatcı…
Ve ATALET oluşturulmuş toplumların sen neyine özeniyorsun bire ..TEMBELLİĞİNE… Neden çünkü araştırma, bilgi, sorgulama emek ister..zaman ister uğraşı ister…
Siz tembeller Ulusal EGEMENLİK tembelliği ve düşmanlığından vazgeçin.. ÇALIŞIN..araştırın..ve okuyun biraz dünya literatürünü… Din kitaplarıyla kafanızı yumuşsunuz…biraz da matemetik, flesefe…biyoloji, kimya okuyun..antropoloji okuyun ki kendinizi insan işlevi ve çoğrafyayı tanıyıp-bilesiniz..
ONUN için ATATÜRK ne demiştir:
GAFLET, DELALET VE ATALET içinde olmayın!
Ve evet ULUSAL EGEMENLİK düşmanlığından VAZGEÇİN!
Bu şiir ile ilgili 86 tane yorum bulunmakta