Türk halk müziği sanatçısı.
Türk Halk Müziği'ne kaynak kişi ve derleyici kimliği ile emeği geçmiş büyük halk sanatkârıdır. Asıl adı "Mehmet Galip Şemsettin" olan Şemsi Yastıman, "Şekerci Ahmed Ağa" ve "İlhamiye Hatun"un oğlu olarak dünyaya geldi. Saza ve söze ilgisi küçük yaşlarda başladı. O yıllarda Kırşehir ustalarından etkilendi. Ankara'da bulunduğu yıllarda "Yağcıoğlu Fehmi Efe" ve "Genç Osman"ın müzik meclislerine girerek kendini ve sazını geliştirdi. Sahneye çıkması da bu yıllara rastlar.
Bir süre İzmir'de yaşayan ve burada evlenen Şemsi Yastıman, daha sonra İstanbul'a yerleşti. Kısa sürede şöhreti artan ve gazinolarda çalışmaya başlayan Yastıman, dönemi içinde, basın-yayın organlarının en çok bahsettiği sanatçılardan biri oldu. Onlarca plak doldurdu ve pek çok kez Türkiye Radyoları'nın programlarına davet edildi.
Semsi Yastıman, özellikle halk müziği geleneğinin çalıp-söyleme tarzını benimsemiş bir halk sanatkârı olarak adından söz ettirdi. Âşıklık geleneğinin çeşitli türlerinde seslendirdiği eserlerle ve bilhassa dönemi içinde unutulmaya yüz tutmuş olan destan ve taşlamaları ile sevildi. Memleketi Kırşehir'in müzik potansiyelinin geniş kitlelere tanıtılmasına önayak oldu. Sanatçı kişiliği yanında, kendi adını taşıyan dükkânında saz dersleri vererek pek çok sanatçı yetiştirdi. (bkz. Hasan Cihat Örter, Serhan Yastıman) Türk halk müziği konusunda çeşitli kitaplar yayınlayarak kültür hayatına hizmetlerde bulundu.
Şemsi Yastıman, doğum gününde, yani 10 Temmuz da (1994) Lapseki emek tatil sitesinde hayata gözlerini yumdu. Naaşı kendi vasiyeti üzerine çok sevdiği Lapseki Adatepe köyüne defnedilmiştir.
En çok bilinen eseri, Kırşehir'e özlemini dile getiren "Memleket Hasreti" ve "Uzaylılar Hoşgeldiniz"dir.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
1923 yılında Kırşehir'de dogmustur, ilk ve ortaokulu burada okuduktan sonra saz çalmayı öğrenmis 1950- 1968 yılları arasında Radyo ve sahnelerde çalışmistir. İlk şiirini 1938'de ortaokula başladığı yıl yazan sair. 1966 yılında Konya'da düzenlenen 'Aşıklar Bayramı'nda 'Muradım' desta ...