ŞEMSİ GELİN
‘’Şemsi Nene’’ diyorlardı O’na.
Adı güneşti yani, güneş yüzlü gelindi.
Ailesi onu evlendirdiğinde henüz on altı yaşlarındaydı.
Ömrünün bahar aylarındaydı.
Her gülüşü buket buket çiçekler saçıyordu.
Şemsi Nene vardı Balıkesir’de;
Tek başına oturur, tek başına düşünür,
Tek başına düşler kurardı…
Gidip de geri dönmeyen kocası için,
Gidip de geri gelmeyen can eşi için.
Her sabah, evinin en güzel köşelerine asmış olduğu;
Ve defalarca okunmaktan,
Ve defalarca dokunulmaktan,
Ve defalarca koklanmaktan;
Silinen,
Sararan,
Yıpranan,
Ve her köşesi yırtılmaya yüz tutan,
Eşinin kendisine gönderdiği mektuplara bakar bakar ağlardı…
Şemsi Nene hep ağladı.
Günlerce,
Haftalarca,
Aylarca,
Yıllarca…
Onunla birlikte Seddülbahir ağladı,
Kumkale ağladı,
Arıburnu ağladı…
Dalgalı deniz, hülyalı Boğaz ağladı…
‘’Şemsim’’ diyordu ona,
‘’Güneşim’’ diyordu,
‘’Kara bahtlı yarim’’ diyordu eşi ona;
O gül kokan mektuplarda…
O sevgi,
O şevkat,
O hasret,
O özlem kokan mektuplarda…
Üç gün evli kalmıştı Şemsi Nene;
Üç gün bakabilmişti eşine,
Üç gün koklayabilmiş,
Üç gün dokunabilmişti…
Şemsi Nene dalgındı,
Şemsi Nene düşünceliydi,
Şemsi Nene ağlamaklıydı…
Ah o yirminci asır,
O yirminci asır yok mu?
O olmaz olası,
O kahrolası
O yirminci asır yok mu?
Ateşti, alevdi, kandı.
Kasırga misali volkandı.
Bir Boğaz harbi bu;
Tüm akvamı beşer toplandı…
Kabatepe alevdi,
Kocaçimen duman, Kanlısırt yangındı.
Toprak değildi savrulan; kandı, candı, insandı…
Cideli Mehmet Çavuş, Lapsekili Ali,
Kilitbahirli Yüzbaşı Hasandı…
Sende mi Ey Pütürgeli Bilal?
Yozgatlı Kınalı Hasan,
Ezineli Yahya Çavuş,
Hataylı Ahmet, sen de mi?
Sende mi toprak altındasın savrulan?
Hasmından açılan ateşle can evinden vurulan, sen de mi?
Ölümdü bu; yağıyordu sağanak sağanak,
Bir top güllesinden,
Bir makineli mermisinden,
Yahut bir tüfeğin o kanlı süngüsünden…
Ölümdü yağan,
Ölümdü,
Sadece ölüm…
Kıyametten bir sahne,
Ateşten bir hattı;
Vatan için, bayrak için,
Yüceler yücesi Allah için
Bu bir cihattı…
Kurtulmalıydı bu millet
Kurtulmalıydı bu vatan,
‘’Ya istiklal, ya ölüm’’ diyordu;
Anafartalar’da O eşsiz komutan…
Şemsi Nene kıbleye dönmüş bir Fatiha okuyordu
Ellerini açmış, dua üstüne dua ediyordu.
O anda gözyaşları sel olmuş yanaklarından süzülüyordu.
Bir an gözlerini, duvarda asılı duran,
O bembeyaz gelinliğine çevirdi.
Üç günlük eşinin tek hatırasıydı.
Artık ona ‘’Şemsim’ diyemeyecekti
Artık ona ‘’Güneşim’’ diyemeyecekti.
Artık o mutluluk suretini hiç giyinemeyecekti.
Bir daha dönememişti eşi Şemsi Nene’nin
Tıpkı gidip de dönmeyenler gibi…
Tıpkı gidip de destan yazanlar gibi…
O kutsal topraklarda bedeni olunmuştu defin;
Aslanlar gibi çarpışmıştı;
Birçok cephesinde ÇANAKKALE’nin…
Abdurrahman Tümer
Kayıt Tarihi : 25.12.2017 18:05:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!