Merhaba sevgili dostlar,
Deli mavi sevdalar grubunun 6-12 Ekim tarihleri arasında haftanın şairi seçilen Şemsettin Dervişoğlu ile bir söyleşi yaptım. Hepimiz Sn Dervişoğlu’nu mütevazi ve sevecen kişiliği ile tanıyoruz elbette ve bu söyleşide de göreceğiniz gibi bu yargımızı perçinliyor kendisi. Sade, ancak sade olduğu kadar altında yatan mütevazi bilgeliği ile bir kez daha kendisine hayran olacaksınız.
Söyleşide alışılageldiği üzere rastgele sözcükler verirken birazcık çekindim. Ustamız hece vezniyle yazıyordu, hece sayısı, kafiye, ayak derken bir de sözcük kısıtlamasına gitmek ne derece uygun olacaktı. Ama bir yandan da gönlüm çok rahattı, çünkü karşımda büyük üstat ŞEMSETTİN DERVİŞOĞLU vardı. Onun kaç kere hiç zorlanmadan, anında su gibi dizeler yazdığına tanık olmuş biri olarak bu işin üstesinden geleceğine inanıyordum. Şiirini okuyunca bana fazlasıyla hak vereceksiniz.
Şimdi sizi bu keyifli sohbet ve muhteşem hece şiiriyle baş başa bırakıyorum.
Sevgi ve sayılarımla
RA: Şemsettin Dervişoğlu şiirin eşdeğeri olarak neyi görmektedir?
ŞD: Benim penceremden bakıldığında şirin eşdeğeri olarak bir şey görmek zor. Çünkü şiir Dervişoğlu için hayattır nefes almaktır aş, ekmek, su gibi veya taze bir fideye verilen can suyudur. Hal böyle olunca şiir benim için diğer edebi dallardan hep bir adım önde yürümüştür.
RA: Hece veznine gönül vermiş biri olarak şiirin tanımını yapacak olsanız ses mi duygu mu ön plana çıkar?
ŞD: Duyguyu katmadığınız hiçbir şey bir anlam ifade etmez. Lakin duyguyu ses ile ahenkli bir şekilde birleştirdiğiniz zaman bir değer olur. Duygu ve ses kesinlikle birlikte yürümelidir biri bir diğerinin ne önünde ne de arkasında olmamalı yan yana omuz omuza olmalıdır.
RA: Serbest vezinde az sayıda da olsa şiirlerinizin olduğunu biliyoruz. Neden gönül verdiğiniz hece vezni? Sizi çeken unsur nedir?
ŞD: Evet az sayıda da olsa serbest dalda denemelerim var. Ancak belirgin bir şekilde hece yazdım. Kimine göre kalıp içinde kalmak gibi gelse de, hece vezni benim için kural kaide ve tertipli olmayı ifade eder. Kim bilir belki de Başak burcumun özelliğindedir. Belki de öğrenciliğimde etkilendiğim halk edebiyatı ve daha sonraki yıllarda hasbıhal etme imkanı bulduğum Halk ozanlarımızın heceye yönelmemde etkisi olmuştur.Neden bilmem ama hece yazarken çok rahat hareket edebiliyorum.Ama serbest yazmak bana dağı sırtlamak kadar zor geliyor.
RA: Birçok serbest vezin kullanan şair hece veznini özgürlüğü kısıtlayan kurallar bütünü olarak görmektedir. Kendinizi kısıtlanmış hissettiğiniz oldu mu?
ŞD: Yukarıdaki soruda az da olsa değindim. Belki mantıksal olarak baktığınızda bir sınırlama bir kalıp gibi düşünebilirsiniz. Ama bunun böyle olmadığını Türk edebiyatının varoluşundan beri enfes örneklerle donatılmış olduğunu görürsünüz. Bana göre serbest yazmak da istediğinizi istediğiniz şekilde yazmak değildir. Yapılan her işçin mutlaka bir plan proje ve kaide manzumesi içinde yapılması gerekir diye düşünüyorum.
RA: Aruz vezninde şiir yazmayı denemek ister misiniz?
ŞD: Aruz yazmak kolay değil. Şahsen benim bu konuda bilgi birikim ve donanımım hiç yok denecek kadar. Okuduğumda keyif aldığım bu vezni mevcut birikimimle uygulamada başarabileceğime inanmıyorum.
RA: Aruz vezninin melodik yapısını hece veznine uydurmak mümkün olabilir mi? Böylesi bir denemede bulunmak ister misiniz?
ŞD: Bunu söyleyebilmem için aruz’u iyi bilmem lazım. Ama ileride konu hakkında araştırma yapmak istediğimi söyleyebilirim. Bu da sizin teşvikiniz ile olmuş olacak.
RA: Sizce aruz vezninin günümüz edebiyatında kullanılmıyor olması Türkçenin gelişimiyle ilgili olabilir mi?
ŞD: Aruz vezni günümüzde nadiren de olsa kullanılıyor. Ancak tabiri caizse teşbihte hata olmaz düsturuyla bu vezni kullananların nesli Kelaynak kuşları misali tükenmekte. Divan edebiyatımızı iyi irdeleyip inceleyebilirsek orada bir derya olduğunu görmemek mümkün değil.
İSKENDER PALA ÜSTADIMDAN DİNLEDİĞİM ŞU GÜZELLİĞE ÖZET OLARAK BİR BAKALIM İSTERSENİZ
“Sakın! Sen köy-i cananı, uzak dur!
Sanma ey mecnun seher yola giren âşık, gece Leyla'da akşamlar”
1.bakış açısıyla okuyalım,
Ey mecnun sanma ki cananın köyünü uzaktır. Erken yola çıkan aşık akşam Leyla’sına kavuşur. Diyerek okuyabiliriz.
2.bakış açısıyla okuduğumuzda ise
Ey mecnun sakın haaa cananın köyü çok uzaktır. Sanma ki sabah yola çıktığında akşam Leyla’ya kavuşursun.
Şimdi kendime soruyorum ben şiir diye yazdığım hangi karalamama böylesi anlam yükleyebildim veya kimse kusura bakmasın hangi serbest yazan arkadaşım böylesi bir zenginlik yansıtabildi. Dolayısıyla divan edebiyatından uzaklaşmamız aslında Türkçenin gelişimiyle ilgili değil tam tersi Türkçenin unutulmasıyla alakalı diye düşünüyorum.
RA: Hece vezninin değişmez kurallar içerisinde yazılması gerektiğini biliyoruz. Bu kurallara uymayan bir şiir gördüğünüzde uyarınız nasıl olmaktadır?
ŞD: Hecenin değişmez kuralları evet önce ölçüyü vurguyu kafiyeyi redifi düşünmek zorundasınız. Hece yazdım deyip de bu kuralları bilerek veya sehven ihlal ettiğini gördüğüm bir dostu bilgimce uyarmaya gayret ederim. Bu konuda uyarıları dikkate alan çok değerli gönül dostunun yanında az da olsa ben bildiğimi yaparım diyenlere de yapacak bir şeyim olmaz. Başarılar dilerim deyip çekilirim.
RA: Şiirin okuyucuda bütünleştiğini ve yayınlandıktan sonra şaire değil okuyucuya aittir görüşüne katılıyor musunuz?
ŞD: Kesinlikle katılıyorum. Siz şiire bütün yüreğinizi ortaya koyarak duygunuzu üst düzeyde yansıtırsınız. Bir nevi elektrik ve enerji boşalmasıdır. Paylaşıma sunduğunuz andan itibaren birçok kişi bu enerjiden nasiplenir ve kendisinin de orada ifade edilmiş olduğunu bulur.
RA: Bu bağlamda şiirlere yorum nasıl yazılmalıdır? Kalıp kutlamalara nasıl bakıyorsunuz?
ŞD: Duygu içerik şekil yönünden çok güzel bir şiir okuyorsunuz ve yorum kısmına baktığında kocaman harflerle TEBRİKLEEEEEERRRRRRRRR Yazıldığını görüyorsunuz. Varın isyan etmeyin. Be kardeşim sen şayet şiiri okusaydın belki de tebrik etmeyecektin. Belki bir eksik bulacaktın belki bir güzellik bulacaktın. Böylesi sözüm ona yorumların tek bir açıklaması var. Sayfana geldim haberin olsun. Kimse kusura bakmasın buna yorum diyebilmem mümkün değil. Ötesi şaire ve şiire saygısızlık olarak algılıyorum.
RA: Yine aynı soruyla ilişkili olarak, bazı şair arkadaşların şiirlerinde rastladığım bir unsur var. Şiiri yayınladıktan sonra birçok dizede değişiklik yaparak şiirin temasında bile değişime sebep oluyorlar. Bunları yazılan yorumlardan anlamak çok kolay oluyor. Bu şairin özensizliği mi, güvensizliği mi yoksa okuyucuya değer vermeyişi midir?
ŞD: Nadir de olsa bu tür şeyler ile karşılaşıyoruz. Birçoğu belki de yazarın gözünden kaçmış ama okuyucunun tespitine takılmış değişiklikler olabilir. Lakin yine de şiiri alelacele asmaktansa biraz demlendikten sonra sunuma hazırlanması daha faydalı olur. (Bu arada öz eleştiri olarak söyleyeyim, ben de bu aceleci gruptanım)
RA: Genç öğretmen, genç evli, genç baba olarak hayata erken başlamak sizi öne geçirmiş olabilir mi?
ŞD: Genç öğretmen olarak göreve başlamak idealistliğin üst düzeyde olması nedeniyle mesleki kariyer bakımından mutlaka faydalı oldu. Ancak bunun yanında 18 yaşında bir genç olarak bulunduğunuz köyün mahallenin liderliğini üstlenmenin sorumluluğunun altından kalkabilmek de epey zor iş.Çok şükür bu zorluğu fazla yaşamadım ama pişene kadar epey de zahmet çekiyorsunuz. Genç evli ;) olmak ise bir oyun gibi geliyor. Çocuk yaştasınız ama çocuğunuz oluyor Hayatın ve bir evin sorumluluğunu erken yaşta yüklenmenin sıkıntıları küçümsenir cinsten değil elbet. Bütün bunlara rağmen erken büyümek erken olgunlaşmak noktasında hayat beni bir adım öne geçirmiş olabilir
RA: Bağlama çaldığınızı ve Türk ozanlarından feyz aldığınızı söylüyorsunuz. Ozan topluluğunda atışmalara katıldınız mı? “leb değmez” değil mi, böyle bir deneyiminiz var mı?
ŞD: Küçük yaştan beri bağlamaya heves ederdim. Lakin yaşadığım çevrede o zamanlar bağlama çalanlara pek sempati duyulmazdı. Öğretmen okuluna gittiğimde müziğe olan merak ve kabiliyetim neticesinde kısa sürede mandolinden bağlamaya geçiş yaptım. İlk bağlamamı kendi emeğimle Çukurova’da pamuk tarlasında ırgat iken kazandığım para ile aldım. Halk ozanlarının atışma meclislerinde çok bulundum fakat atışmaya bizatihi katılacak ne bilgim ne de cesaretim vardı. Dinleye dinleye piştik elhamdülillah. “Lebdeğmez” diye tarif ettiğimiz atışma türü en zor olanıdır. İrticalen dörtlük oluşturuyorsunuz ama bu dörtlüklerde “b,f,m,p,u,ü,v” harflerini kullanmamanız gerekiyor. Varın işin zorluğunu hesap ediniz.
RA: Şimdi özel bir soru, Şemsettin Dervişoğlu ne renktir ve neden?
ŞD: Şemsettin Dervişoğlu güven ve dostluğun timsali olarak her zaman maviyi sevdi, mavi olma yolunda çaba gösterdi, Sevilenin gözünde 40 yıllar hatırlanmak üzere ve vefa örneği olarak da kahverengini maviye eş etti.
RA: Son olarak size vereceğim sözcükleri kullanarak henüz adı olmayan bir aşk şiirinin dizelerini yazar mısınız?
Hicran / ahu-zar / tokmak / peşrev / boran / balçık / narçiçeği / telve / tütün / bakir /
Telve bakışlarınla tokmak olup başıma
Ah dedikçe durmadın vura vura ağlattın
Boranlar selam durdu gözümdeki yaşıma
Saatleri hicrana kura kura ağlattın
Bu gönül ilk peşrevi seninle yaptı gülüm
Ayrılığın yanında başıma taçtır ölüm
Balçıkla sıvanır mı yaşattığın bu zulüm
Acımayıp halime göre göre ağlattın
Alevin kan kırmızı çiçeğin nara benzer
Yüreğime maliksin varlığın Çar’a benzer
Aşkına mahkûm oldum yar sonum dara benzer
İdam deyip kalemi kıra kıra ağlattın
Sen saklı cennetimde bakir olan toprağım
Ben garip, ahu-zarda savrulan bir yaprağım
Dağlardan aşırttın da hani nerde otağım
Bükülü dizlerimi yora yora ağlattın
Duman duman tütünsün hasretin kucağında
Adın dilden düşer mi Dervişin ocağında
Cemalini ararken arz’ın dört bucağında
Sen ise dağ ardında dura dura ağlattın
ŞEMSETTİN DERVİŞOĞLU
Deli MaviKayıt Tarihi : 10.10.2008 19:09:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (4)