Bende benim viraneyi açtım şimdilik
Söyleyin, buyursun gelsin sude birlik
Dün biz sizi dünyaya küsmüş bilirdik
Sonrası sırtımızdan mesafeyi indirdik
*
Ben yüreğime düşeni görüyor görebiliyorum. Haylidir metruk şehrin sokaklarındayım. Kapıların ardından kös vurulmuş, kiltelerine asılan devasa kilitleri örümcek bağlayıp, paslanmış. Bir tek atisi yıllara uzanan serviler yemyeşil ve dimdik. Şu viranelerin hepsi tanıdık, hepsi bildik, nihayet biz bir ikindi ile akşam arasında sırtımızdaki vebali bir taş yapının verandasına indirdik. Küskünler ve dargınlar iklimden umduklarını bulamayınca rücu’ ediyorlardı, zemmettikleri fakirhanelerine.
Değmez mi şükretmeye, omuzların hafifliği ile Allah’a tevekkül etmek şimdilik? .,
Hıfz ediyorum., Olanca hızıyla sensiz benliği
Cennet ki, burada kendini arayan var mı? Dendiği
Elan, akasyalardan salkımlarla hurilerin indiği
Yer “Selamün kavlen..,” hükümranlığı..,
*
Ezberimde “veccehtü vechiye lillezi.,” Dilim süratle, ne kadar hamdü sena varsa hepsini dolanır. Midemi bulandıran bir ağız doluluğu gibi tükürürüm haylidir aksanımı felç eden sensiz benliği. Kendini ararken şehri ve şehri yari ihmal eden efendilikler şimdi elimin ayasında. Bir üfürmekle binlerce mukabelenin harman olduğu çetin bir günün eşiğine düşerim adeta. Orada her nefis arandığını bulmuş!
Biz hep cenneti tahayyül ederdik ya, meğer hayat cennetle cehennem arasındaki çileli yolmuş.,
“Sana” hep öyle diyorum, aczimden
Ben verecek bir şeyi olmayanım, “duadan başka”
Allah iyiliğini versin., Layihası kül benzimden
Yar olmak varsa., Yürekte ölü bir aşka
Kaderi kurana rızamızı bildirdik..,
*
Öyle aceleciyim ki, erken şahitlik zabtı tutturuyorum hafazan meleklerine.
Kalbi mecruh bana, yar diyen var mı?
Hakkımda hüsnü zanda bulunan?
Buyursun ecir hanemde ne kadar hasene varsa, hibe ediyorum!
Sorsa ya bana; Başka? Diye ki, makbul olan bütünlüğümü sevgilinin (dostun) söküklerine yamıyorum. Burada kan kırmızı değil. Burada kan ince bir vicdan sızısı.,
İnsan bilmiyor, bilene kadar vakit geçiyor
' Olanı olduğu gibi kabul etmeyi! ' velev ki heyhat
Dane-i hakikat serçe sürüsünün önünde, iriyi ufaktan seçiyor
Ve nasibimize verilen, ancak düşüncede seyahat
Olsun, sen yinede koy beni ellerinin sathına
Gözlerim nurunla iştigal eder, göz koymam
Ziyası göz alan, pür-nur tahtına..,
*
Oku, (ikra) diyor Rab Teala insana ama insan vakte ve münadiye o kadar alakasız ki, başında yaralar ve avuçlarında kor alevlerle koşuyor mahşere. Kuşlar ziyanın farkında! Bedenleri onlarca kuş büyüklüğündeki beyinler inkarı kazanç yolu olarak seçmişler. Hakikat elim bir hadise oluyor kimi gönüllere. Düşlerle gerçek arasında kurulan köprüden bazen İbrahim Halil’in sürüleri gelip geçiyor da, ilimden fenden nasipsiz fukara bir kuzuyu bile hak etmekten aciz ve yoksun kalıyor.
Sahi, bir zamanlar göğsünü geniş tutan bu zenginlik, o güzide güzellik nerden ve kimdendi?
Şimdi görüyorum; Tövbeyi Nasuhla dönmüşün, Mevlana’nın baş vurduğu hak dergahına. Ellerinin sathında, dualarına katacağın kadar bir yer bir imkan varmı? Varsa beni de koy ey kutlu tövbekar, senden çok daha duaya aç ve şefaate muhtacım.,
Kimseyi, kendimden günahkar görmedim
Bakmaya başım dönsün, ahvalimden başka
Nefsimi açık ettim, ayıplanası açığa serdim
Yeminliyim dönmeyeceğim, hakkı inkar eden aşka
Ve utanmak lazımsa, utanması gereken benim
*
Hikmet fukarasıyım ve belki de Mecnunun Leyla diye öptüğü o değersiz yaratığım. Hangi gözle göz göze gelip te, ben bunda daha evlayım diye düşündümse, kendimi inkar etmişimdir, günah işlemişim demektir. Ne var ki, her baktığımızda Yüce Yaratının eşsiz sanatından emareler göremiyor ve ruhumuzda bir esenlik hissedemiyor isek yazıklar olsun bize, âmâyız, körüz demektir. Kendini hoş görme müptelası olmamak için nefsimi sergenlere koyduğum vardır. Ayıplayan vicahiye tükürsün yüzüne diye. Göz göre göre nahoşu hoş görmekte ısrar ediyorsa, hile vardır o temayülde! İşlemekte eksik kalsak ta hakkı bilenlerden olma yolunun yolcularıyız biz. Bildiklerimiz akıl azığımızdır. İnadımız hakkı hakikati inkaradır. Ahde vefasızlık mı? Vallahi utanırım ve utananlardanım..,
Ey İman.,
Sen kalbimde medfun, rahmet deryasından damla gibisin. Nasıl çoğaltırım seni; Ümidim arttıkça Huda’nın merhametinden, genişleyen galaksilere dönersin. Kovulmayacak kapılara aşinayım. Yapı ister saray olsun isterse bir virane, kapısı çok şey anlatır bakıp görmesini bilene. Yürek ustaları nerde oturur, yapısı hangi ahvaldedir ve kapısında hangi asarı antika kilitler kırılmış olarak bulunur bilir misin?
İçimdeki tepeler muhabbet güneşinin doğacağı güne kurmuş kendini. Dualarımdaki en berrak su sensin. Artık bir şey istemiyorum kimseden, verenlerden verdiği kadarı ile Allah razı olsun. Nasibimize düşene, elhamdülillah., Allah feyiz ve bereketinizi artırsın..,
Mehmet Sani Özel
04.09.2007
Kayıt Tarihi : 4.9.2007 16:20:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ey İman., Sen kalbimde medfun, rahmet deryasından damla gibisin. Nasıl çoğaltırım seni; Ümidim arttıkça Huda’nın merhametinden, genişleyen galaksilere dönersin. Kovulmayacak kapılara aşinayım. Yapı ister saray olsun isterse bir virane, kapısı çok şey anlatır bakıp görmesini bilene. Yürek ustaları nerde oturur, yapısı hangi ahvaldedir ve kapısında hangi asarı antika kilitler kırılmış olarak bulunur bilir misin? İçimdeki tepeler muhabbet güneşinin doğacağı güne kurmuş kendini. Dualarımdaki en berrak su sensin. Artık bir şey istemiyorum kimseden, verenlerden verdiği kadarı ile Allah razı olsun. Nasibimize düşene, elhamdülillah., Allah feyiz ve bereketinizi artırsın..,
![Mehmet Sani Özel](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/09/04/selamun-kavlen.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!