Selamsızlar Meydanı Şiiri - Mahfuz Arslan

Mahfuz Arslan
13

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Selamsızlar Meydanı

Birkaç kişi kesiyor hemen girişte
Esrarlı gözlerle önünden gelip geçenleri…
Bir tanesi devrimbaz,
Topuğuyla eziyor, içini boşaltıyor devrimin
Bir diğeriyse fısıldayan adam,
Yanımıza yaklaşıyor ve kısık bir ses tonuyla
Abi bir şey lazım mı?
Bir tezgahı bile yok oysa
Her ne satıyorsa
Asıl tezgahı sol yanına kurmuş sanırım
Ruhunu satıyor yok pahasına.

Kaç gündür yağmurdan haber yok diyor
Oradan geçip giden birisi
Mahlukatın dudakları çatlıyor
İşte böyle yağmazsa,
Ama ciğerleri nasıl yanıyordur kim bilir
Çatlamış dudaklarından ziyade, haberi yok
Az ileride dağılmayan bir grup var
İçlerinden biri bir şarkı söylüyor ürkek ürkek
Sözleri başından sonuna hep isyan
Bir yanda eşlik ediyor düttürü dünya hayatlar
Ve bir yanda geçiyor takipçileri kafileler halinde…

Nehir gibi bir cadde
Mahşeri bir kalabalık hem de ne mahşeri
Bir insan seli akıyor sanki mahşere
Alnından ışıkmı çekilmiş insanların
Yoksa kuzeybatı evler gibi güneş ışığı düşmüyor mu buraya
Göklerinde hilkat dağıtan meleklerde yok
Sokak araları ise daha şen
Kimi haraç topluyor kimi parsa
Elleri çenesinde boş boş
Yoldan gelip geçenleri izleyenler
Kapılarda müşteri kovalayan adamlar
Pencerelerden sarkan uygunsuz kadınlar
Ortaçağın karanlığına gömülmüş sokak araları
Ve o aralarda bekleşen yarı yılan yarı insan değişikler…

Tek gözlü şehir korsanı bu semtte yaşıyormuş yıllardır
Daha doğrusu hürriyeti burada yaşıyormuş
O halde şu siyah gösterişli şato onun olmalı
Onun karargahı
Hemen yanındaki binalar ise harabe ve çökmüş
Ağızlarını bantlamışlar
Açın haykıralım der gibi bakışları
Semaya doğru yaptıklarınızı
ki gözlerinin altındaki morluklardan belli
Gördükleri zulümler, geçirdikleri işkenceler…

Kanalizasyonu patlamış bir lağımın
Cadde boyu akıyor debisini artırarak
Halinden memnun ve kimsede aldırış etmiyor
Belki de açık havada gezmeyi seviyordur
Ama o da haklı
Beyoğluna doğru emekleyerek
Çektiği filmleri seyrederek akmak varken
Gideceği yerde yer kalmamış olmalı ki
Doldurmaya uğraşıyor ziftle, günah denizini…

Ona deniz denilemez bildiğimiz balçıktır
Ölçüsüz bir müdahale istismara açıktır.

Neden uğramıyor yağmur bu semte
Ağlamayı unutmuş bulutlar her derdi içine atmaktan
Neyin habercisi o halde bu kasvetli sessizlik
Eskiden bereket fırını varmış burada
Kandillerde simit dağıtırlarmış
Mis gibi taze ekmek kokusu gelirdi diyor yanımdaki amca önünden geçerken
Kapatıp gitmiş sahibi
Cama çerçeveye para yetiştirememekten
Hemen karşısında da bir sahafçı varmış
Abdullah,
Geçinemiyormuş buradaki komşularıyla
Bırakıp gitmiş, üsküdara taşınmış
Yağmur yağmadıkça bir daha gelmem diye söylenerek
Sonraları yanmış bağı bir yangında üstelik
Yerine de isyandan insan heykeli dikmişler
Tabi ki tüm güvercinler de peşi sıra
Onun olmadığı yerde bizde durmayız
Vaktinde ötmeyiz diyerek…

Çekip gitmek, kaçıp gitmek
Bırakıp gitmek, pes etmek
Ey Abdullah bunlar senin şanın şiarın değil
Mücadeleden vazgeçmek senin hamurun harcın değil
Bu davadan bîzâr olmaya senin iliğin kemiğin müsait değil
Yaradan var ey Abdullah, görevinin bittiğine karar vermek senin elinde değil
Diyor ya mesnevinin sultanı bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değil
Duydum ki ben demişsin bize o yol yol değil
Senin işin nemrudun narını söndürmek, seyreylemek değil
Senin makamın mansur makamı, hüzzam makamı değil
Gün selamlaşma günü ayrışma günü değil
Gün kavuşma günü vedalaşma günü değil
Gün su verme günü çatlamış dudaklara çeşmeyi tarif etme günü değil
Böyle gelecek güzel günler emin ol çok uzakta değil
Biz çekip gidersek
Selam dahi vermezsek
Olmazmı meydan selamsızlar meydanı
Bırakıp gittimi
Utandırmazmıyız eyüp sultanı
Utandırmazmıyız fethin sultanını
Utandırmazmıyız fethin müjdecisi kainatın sultanını
Sızlatmazmıyız kemiklerini

Mahfuz Arslan
Kayıt Tarihi : 24.6.2016 11:23:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mahfuz Arslan