Yirmi beş yıldır söylüyorum adını içimden,
bir dua gibi,
bir şarkının en dokunaklı nakaratı gibi.
Kumral saçlarını hâlâ rüzgâr tarar düşlerimde,
gözlerin, o açık kahve denizler,
bir sabah sessizliğini saklar.
Anne,
şimdi bir duvarın ardındasın,
sessizliğin sonsuz olduğu bir yerde.
Ellerimle tutamam seni artık,
ama dualarım,
sana uzanan bir köprü oldu.
Bir taş...
Üzerinde yüzyılların yükü,
Altında yüreğin sancısı.
Bir taş,
Sükûtun en ağır kelimesi.
- "Bugün nasılsın kardeş?" dedi yan ranzadaki,
Sesi ağır, hüzünlü, bir o kadar da diri.
- "Aynı," dedim, "bir duvar daha eskidi işte,
Ama içimde bir bahar özlemi."
Adını unutmadım,
ne gözlerinin rengini
ne saçlarının bahar kokusunu.
Yıllar geçti,
bizi birbirimizden çalan otuz uzun yıl.
Gece, demir kapılar ardında başlar,
Ranzada yatan yalnızlık,
Duvardaki taşın soğuk fısıltısı
Ve bir gardiyanın ağır adımlarıyla.
Zaman, burada bambaşka akar.
Kapıyı vuruyor gece,
demir bir rüya gibi.
Şimdi kim bilir,
hangi sokakta bir çocuk düşürüyor topunu,
hangi kadın saçlarını savuruyor rüzgâra.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!