Güneş, yaprakların arasından akarak gözlerine dolmuştu.
Tuzlu bir güneş dökülüyordu gözlerinden.
Yere düşen her damla güneş; kabullenemeyişin çığlığını duyuruyordu etraftakilere.
Eğildi kadın; son bir kez daha hissedebilmek için.
Eğildi bütün güzelliğiyle ve tuttu toprak dolu ellerini yerdeki cansız bedenin.
Cansız?
Yaşamak nefes almak değildi ki…
Hala açık olan, iri, siyah gözlere baktı:
“Ölmek senin yokluğun olsa gerek!
Eğer nefes almaksa yaşamak; şüphesiz ki benim hala yaşadığımı iddia edeceklerdir.
Oysa ben seninle birlikte yerde cansız uzanıyorum; kim görebilir? ”
Genç bir asker kaldırdı güneş ağlayan kadını
Ve götürdü onu asla huzur bulamayacağı herhangi bir yere.
Yeşil bir cübbe belirdi ağzında hareketlenmelerle.
Bir şeyler mırıldanıyordu yerdeki cansız bedene.
Derin bir nefes alarak kaldırdı başını ve haykırdı:
“Bu ne ilk cinayettir işlenen ne de son olacaktır böyle giderse! ”
Kalabalığın homurdanmasından duyulan kelimeler belli etti
“böyle giderse” nin nereye gitmek olduğunu:
“yasalar hafif”, “iki günde bırakırlarsa! ”, “imansızlık”, “ahlaksızlık”…
Uzaklarda bir acılı yüz çarpmaktaydı göze.
Ama belliydi bu acı bugüne ait değil.
Ne yerdeki cansız bedenin acısıydı bu, ne de gözlerden akan güneşlerin…
Her zaman yüzünde bu ifadeyle dolaşırdı o.
Kasaba halkından uzakta;
Ormana yakın, şelalenin yanındaki ufak bir kulübede yaşardı
Küçük çocuklar ihtiyar bir masalcı olarak tanırdı onu;
Yaşlılarsa asla büyümeyen küçük bir çocuk olarak.
Kasabaya indiği nadir görülürdü; ancak böyle olaylarda…
Böyle olaylarda gelirdi çünkü kasaba halkı onun aklına ihtiyaç duyardı.
Dağlara sığınmış, acılı bir ihtiyar görünümünün altında; derinlerde,
İyi eğitim görmüş, bütün mülkiyetini fakirlere bağışlayarak, sadece düşünmek için
Bir şelalenin yanında yaşamaya başlayan bir asil olduğunu bilirlerdi.
Yiyecek ihtiyacını kendi, küçük bahçesinden topladıklarıyla karşıladığı düşünülürdü.
Ve bahçeyle uğraşmadığı zamanlarını şelalenin karşısında oturarak geçirdiği bilinirdi.
İhtiyar masalcı ya da küçük çocuk,
Yaklaştığı kalabalığa.
Hepsinin yüzlerine teker teker baktı.
Sanki yüzlerine değil içlerine bakıyordu.
Onların göremediklerini görür gibiydi.
Cansız bedenin başına geldi
Ve mırıldandı:
“Üzülme evlat. Bu dünyada seni içine sürükledikleri, kör, sağır, dilsiz kalmana
Yol açan rüyalardan daha derin olmayacak sessizliğin”
Kalabalığa baktı dimdik ve yüksek sesle söyledi:
“Katili tanıyorum! ”
Büyük bir kargaşa oluştu kalabalıkta.
Sesler tam yükselmeye başlamıştı ki;
İhtiyar masalcı ya da küçük çocuk ellerini havaya kaldırdı dinlemelerini istercesine:
“Sadece bu suç değil; kasabada şimdiye kadar işlenen ve bundan sonra işlenecek olan Bütün suçların faillerini çok iyi biliyorum!
Küçük kızlarınıza tecavüz edenleri ve edecekleri…
Vücudunuza saplanan ve saplanacak olan bıçakların sahiplerini…
Mallarınızı gasp edenleri ve edecekleri…
Bilmek isteyenler güneş tam tepedeyken şelaleye gelsinler! ”
Tek bir söz daha etmeden ve kalabalığın sorularına aldırmadan uzaklaştı.
Bütün kasabada bir hareketlenme başlamıştı.
İhtiyar masalcı ya da küçük çocuğa inanmayanlar bile şelaleye gidecekti.
İnananların hazırlıkları büyüktü;
Silahlarını kuşandılar ve intikam çığlıkları atmaya başladılar.
Öğle vakti geldiğinde şelalenin etrafında neredeyse bütün kasaba toplanmıştı.
Gelmeyenler sadece birkaç meraksız, hiçbir suçun kurbanı olmamış azınlıktı.
İhtiyar masalcı ya da küçük çocuk yüksekçe bir yerden seslendi kalabalığa:
“Suçluları aradınız ve size yerlerini söylüyorum:
Hepsi şu şelalenin içindeler.Onlara istediğiniz cezayı veriniz! ”
Bütün silahlarıyla beraber şelaleye atladı kalabalık.
Bazıları şelalenin arkasında bir mağara olduğunu düşündü; suçluların saklandığı.
Bazıları suyu mızraklarıyla deştiler suçluları hedefleyerek.
Saatler süren kargaşa sonunda
Yorgunluk ve kızgınlıkla baktılar şelaleye.
İhtiyar masalcı ya da küçük çocuk yoktu etrafta.
Tekrar dönüp baktılar şelaleye.
Güneşin son ışıklarıyla ancak görebildiler
“Gerçeğin” gerçekte ne olduğunu…
Kargaşa yerini gerçeğin sessizliğine bırakınca
Ortaya çıktı ihtiyar masalcı ve küçük çocuk:
“Sessizliğinize bakılırsa görebildiniz gerçekleri.
Gördükleriniz neden yıllarımı bu şelalenin karşısında oturarak geçirdiğimin cevabıdır.
Ve gördükleriniz aynı zamanda yüzümdeki acı ifadenin cevabıdır.
Suçluları arıyordunuz!
Şelalede gördüğünüz gerçek suçluların yansımasıdır!
Bütün suçları sizler işlediniz ve sizler işleyeceksiniz!
Hoşgörüsüzlüğünüzle, adaletsizliğinizle, sevgisizliğinizle, bencilliğinizle
Hakkettiğiniz bütün suçları elde ettiniz! ”
Güneşin son damlaları şelaleye karışarak aktı.
Biraz ileride tuzlu bir suya karışacaktı.
(2006)
Toprak ÇınarKayıt Tarihi : 18.12.2007 23:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
..
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!