Selaldım Şiiri - Kazım Karagöz

Kazım Karagöz
9760

ŞİİR


32

TAKİPÇİ

Selaldım

Bir salı sabahının uyanmış şafağında,
Kıyamamış sevmeye körpesin yatağında.
Erken kılmış namazı, er içmiş çorbasını,
Son bakmış körpesine, uzanmış torbasını.
Ambarını açarak baltasını aramış,
Bulmuş kapı ardında kapısını kapamış.
Çıkartmış katırını torbayı asmış yana,
Getirsin azığını bakmış anamdan yana.
Yanında yoldaşları düşmüş yayla yoluna,
Son kez bakmış evine, karısına, oğluna.
Hoşça kalın canlarım, ciğerlerim, kanlarım,
Saymam yaşadığıma sizsiz geçen anlarım.
Sarılmış paltosuna hava biraz serince,
Çıkıyor ufka doğru yolu ince mi ince.
Güneş tam kurtulurken karşı dağın üstünden,
Bir aksilik olmasın korkar salı gününden...
Yollar bir serit gibi yükselir iki dağdan,
Geçiyorken duraklar Gökharmanda bağından.
Bağının ortasında bir ah çekmiş derinden,
Aslan bağlarım demiş kalbin derin yerinden.
Peş peşe birkaç kere dönmüş bakmış bağına,
El değdiği her yere gezevi yalağına...
Bağı geçen sürmüştü daha önce budamış,
Yuvasına bağına kendisini adamış.
Aslan bağım diyerek son kez bakmış bağına,
Özenle budadığı kalemi yalağına.
Belenağıl denen yer son yokuş noktasında,
Köyün en dik yokuşu kalıyor arkasında.
Taşköprü’nün yanından, Arılık Güneyi’nden,
Birer birer aşmışlar Çapar ince belinden.
Varmışlar Selaldım’a bir oh bile demeden,
Derhal işe koyulmuş bir an ara vermeden.
Köylüm için yürümek bir çeşit dinlenmekti,
Dik bir yokuş olsa da yürümek eğlenmekti.
Dört yana dağılarak gayretle çalışmışlar,
Akşama iş bitecek durmadan uğraşmışlar.
Önceden tembihi var yaş ağaç kesen onmaz,
Mevsimlerden ilkbahar kuru ağaç bulunmaz...
Aramış bulamamış kurumuş bir ağacı,
Ne yapsa ki nafile aramış tüm yamacı.
Nihayet bulmuş onu bir kaya sarkacında,
Önceden belliği var sarp yarın en ucunda.
Kollarını sıvamış kaldırmış baltasını,
Babası çağırıyor anmış son rüyasını,
İndirmiş son gücüyle yandan kuru ağaca;
Başı dönmüş o anda bakakalmış yamaca...
Ayağı kayıvermiş mümkün mü ki tutunmak?
Acı bahar sabahı ıslak yerde bulunmak…
Buluvermiş kendini uçurumun ucunda,
O güzelim hayatı elinde avucunda,
Tutacak yer aramış bağırmış can havliyle,
Tutunmak mümkün değil her yer ıslak haliyle,
Düşmüş sırtı üstüne tüm otları kavramış;
Ecel terleri dökmüş, her yeri tırmalamış.
Baharda coşkun olur Selaldım’ın deresi,
Duyurmak mümkün değil bastırıyor her sesi.
Canına derman diye mümkün değil duyurmak,
Mümkün mü ki olamaz yardımına koşturmak…
Sarılmış olan güçle otlara, kayalara,
Yoldaki çalılara, yabani bayamlara,
Tutamamış bir yerden düşmüş küçük salmaya;
Başını taşa çarpmış dermanı yok kalmaya…
Bir süre duraklamış salmada çok uğunmuş,
Bari orda kalsaydı her yerlere tutunmuş.
Duramamış salmada savrulmuş uçuruma,
Düşünce kaymış gelmiş patikanın ucuna.
Gitmemiş daha fazla yolun içinde kalmış,
Kimbilir neler çekmiş? Azrail orda almış! ..
Gözü köye bakarak uzanmış yol boyunca,
Ayaklar yoldan üstte boyu da pek uzunca,
Gözü köy tarafında bebeleri pek gonca,
Onlara kim bakacak onlarca yıl boyunca...
Gözleri köyden yana bakar iken bulmuşlar,
iki gözünden de yaş akar iken bulmuşlar! ..

Artık işleri bitmiş gün aşağı eğilmiş,
Azıkları çözmüşler vakit epey dar imiş.
Yoldaşlar bir arada toplanmışlar koyakta,
Açmışlar azıkları kimileri ayakta,
İçlerinden birisi “hani Hatıp nerede? ”
“Gören var mı burada dağda veya derede? ”
“Azığını açmamış bak asılı armutta,
Hayvanı bağlı durur karşı tarafta, dutta!
Mutlak başında iş var baksana hayvanına,
Kişneyip tepiniyor varalım bir yanına”
Azıkları sermişler, yemişler, yememişler,
Sıkmalar ellerinde arayalım demişler.
Hepsi gitmiş bir yöne aranmış yana yana,
Yollamışlar Ali’yi ağabeyinden yana...
Elli adım atmamış başını bir kaldırmış,
Yol içinde yatıyor ne yapsa ki şaşırmış,
Bağırmış son gücüyle boğulan nefesiyle,
‘Ağam ölmüş hoyunu! ’ hiç çıkmayan sesiyle.
Herkes koşmuş o yana toplanmışlar başına,
Ali yanda yatıyor boğulmuş gözyaşına...
Elbirliği yapmışlar bir sal hazırlamışlar,
Haber salmışlar köye Memed’i yollamışlar.
Aceleyle geç vakit alıp kucaklarına,
Bağlayarak yanlardan yatırmışlar salına.
Düşmüşler köy yoluna omzunda yoldaşları,
İçli içli ağlayıp sel olmuş gözyaşları...
Yürümüşler kıvrakça köy daha çok uzakta,
Günler daha çok kısa zor olur karanlıkta,
Bir an önce varalım hızlı adımlayalım,
Kalırsa can dayanmaz yarına komayalım...
Bir yamaca ulaşıp bir ardıcın dibinde
Yorulmuş oturmuşlar başları önlerinde,
Taşlarla çevirerek makam yapmışlar ona;
İlerde hatırlanır dua yollarlar ona...
Haydi kalkalım gayri gün dağdan yıkılıyor,
Cenaze yan tarafta ikindi kılınıyor,
Gün batmadan varalım herkes onu gözlüyor,
Yarına kalmak olmaz yeri onu özlüyor...
Suyu ısıtılırken mezarı kazılmıştır,
Varmışlar akşam ile yürekler kıyılmıştır.
Şimdi köyün içinde yukarıya gidiyor,
Evinde yıkanacak yavruları bekliyor...
Çığlıklar yükseliyor salı eve girerken,
Böyle mi dönecektin canlar baba beklerken?
Salını uzattılar kaldıkları odaya,
Buna can mı dayanır böyle bir manzaraya?
Yavrular iki yanda ortada babaları,
Ayılıp bayılıyor anne ve abaları,
Güneş batmak üzere salı evin önünde,
Az sonra yıkanacak yan damımın üstünde.
Bir tane beyazı yok kapkaradır saçları,
Buna nasıl kıydınız selaldım yamaçları! ?
Aceleyle yıkanmış vakit geç akşam ile,
Şimdi cansız yatıyor ciğerpareleriyle...
Yıkandı fenerlerle hüzünle kefenlendi,
Kokular sürülürken köylü hep hüzünlendi;
Son yolculuk olacak köyde dolaşmayacak,
Yardıma çağıranlar ona ulaşmayacak..
Tabutuna koydular çıkıyor kapısından,
Körpeler gözü yaşlı bakıyor arkasından.
Böylece vedalaştı çok sevdiği eviyle,
Sarılıp ağlaşarak onu sevenleriyle,
Fenerler ışığında tabutu kaldırdılar;
Alacakaranlıkta namazı kıldırdılar.
Yatsı ezanı vakti mezara getirdiler,
Ellerinde fenerler yerine endirdiler.
Küçük Hüseyin dayı bir tane badem bulmuş,
Başucuna atarken içi epey burkulmuş.
Talkınını vererek Hakka teslim ettiler,
Babasının yanına yatırarak gittiler! ..
Hayatında baharda canı yavrularında,
Şimdi onlardan uzak babasının yanında,
Yavruları pek küçük böyle mi olacaktı?
Koca bir ömür boyu babasız kalacaktı...
Ne yapalım Rabbimiz iyisini biliyor,
Kim bilir belki bizden daha fazla seviyor...
Bu adam benim babam övünürüm onunla,
Daha dün gitmiş gibi özlüyorum gururla! ..
Hiçbir günüm geçmedi onu hiç anmadığım,
Hiçbir anım olmadı anınca yanmadığım.
Elli seneye vardı hala kanadım kırık,
Gönlüm hala virane boynum bir yana yıkık,
Ölüm korkutmaz çünkü kavuşmanın tek yolu;
Babacığım yanına ulaşmanın tek yolu! ..

Kazım Karagöz
Kayıt Tarihi : 18.11.2016 21:12:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Kazım Karagöz