Nefesin değince dudağıma,
Tıpkı şekerli süt mısır gibi, sarmalardı içimi usulca...
Şimdi o koku, savruluyor rüzgârla uzaklardan,
Ne tenin tenime dokunur, ne de iz kalmış avuçlardan.
Korkarım, unutmak saniyelik bir dalgınlıkta gizli,
Ama ya bir anlık temasla dönerse her şey eski?
İnan, yadırgamam nefesini; tanırım bin yıl geçse bile seni.
İtiraf etmeliyim; unutmam sandım önce,
Ama unuttum , en son sana “hoh yap” demeyi .
Bu nasıl bir pişmanlık, sanki geceden dökülen bir zifiri...
Artık nefesin yok yanımda, geceler sensiz,
Ama ben hâlâ o ilk anda kaldım —
Şekerli süt mısır kokan o sevdanın en tatlı yerinde, gizliyiz.
Kayıt Tarihi : 4.5.2025 23:19:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Onun nefesi, bana her şeyden çok tanıdık gelirdi. En çok da yan yanayken, sessiz bir anda, içimi usulca saran o nefes... Şekerli süt mısır gibi tatlı ve garip bir şekilde tanıdık. Hep derdim ki, "Hoh yap bana." Saçma gelebilir ama onun nefesi bana aitmiş gibi hissederdim. Sanki "hoh" dediğinde o anı mühürlüyorduk; bir iz bırakıyordu içimde, tenimde değil, nefesinde taşıyordum onu. Vedalaşacağımız o son gün, içimden geçirmiştim: "Söylemeliyim… son bir kez hoh yap bana, hatırlamak için." Ama unuttum. İşte tüm hikâye bu. Unutmak istemediğim tek şeyi, en son anda söylemeyi unuttum. Şimdi yıllar geçse de, o nefesin nasıl koktuğunu hatırlıyorum. Belki teni unutulur, sesi silinir, ama o nefes... Hâlâ en derinimde bir yerlerde duruyor. Şiir, bu eksik vedanın, yarım kalan bir anın, basit ama anlamlı bir “hoh”un hikâyesi.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!