Evin olgun erkekleri bakkaldan veya fırından alınan, beyaz buğday unundan yapılmış somun ekmeği yerdi. Çocuklar ve her yaştaki kadınlar ise mısır ekmeği yerdi.
Somun ekmeklerinin kıyısından köşesinden koparılan parçaların tadını asla tutmazdı mısır ekmeği, yeni pişmiş olsa, sıcacık olsa bile.
İki sınıf insan vardı evde ve biz çocuklar okulumuza giderdik. Ağabeyim ise okumayı başaramamıştı. Ortaokulun birinci sınıfında kaldığı için okuldan alınıp çırak olarak zanaata verilmişti. Her ne kadar aldığı haftalık kendi harçlığına bile yetmiyor olsa da onu somun ekmeği yiyenler sınıfına yükseltmeye yetmişti.
Evde böyle iken babamın odacı olarak çalıştığı bir devlet işletmesinin lojmanlarının bir hayli uzağında baraka gibi evde yaşayan bizler İstanbul Türkçesi konuşan başmüdür, müdür, ve bunların yardımcıları, muhasebeci v.s. gibi memur aileleri yanında kendimizi ezik hissederdik.
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
bu güzel yazıya cevap olsun istedim:
neyimiz eksilir sevgiyle gülümsesek bir çocuğa?
neyimiz eksilir bir düşene elimizi uzatsak?
utanılacak onca şey varken
neden utanırız içimizdeki insandan?
sen sen ol; SEN OLMAKTAN VAZGEÇME
sen sen ol; İNCİNSEN DE İNCİTME
uzat içindeki çocuğa elini
o çocuğu büyütme
hiç birşey kaybetmezsin...
kin,nefret bilmez çocuk yüreğiyle
biraz etrafına gülümse....
masal tadında bir anlatımdı cannn...
ne hoş
tebrikler
İnsanın ne kadar değerli olduğunu biliyormuş...
Yüreği sevgi dolu bir kadın...
Bende tanımak isterdim o şeker evin şeker annesini...
Yaşıyorsa kulakları çınlasın,vefat ettiyse mekanı cennet olsun...
İşte bir ömürden üç beş satırlık hatıraları okuduk yaşadık...Bizlerle paylaştığınız için çok teşekkürler kadir babacığım sevgilerle...
Bu şiir ile ilgili 4 tane yorum bulunmakta