Evin olgun erkekleri bakkaldan veya fırından alınan, beyaz buğday unundan yapılmış somun ekmeği yerdi. Çocuklar ve her yaştaki kadınlar ise mısır ekmeği yerdi.
Somun ekmeklerinin kıyısından köşesinden koparılan parçaların tadını asla tutmazdı mısır ekmeği, yeni pişmiş olsa, sıcacık olsa bile.
İki sınıf insan vardı evde ve biz çocuklar okulumuza giderdik. Ağabeyim ise okumayı başaramamıştı. Ortaokulun birinci sınıfında kaldığı için okuldan alınıp çırak olarak zanaata verilmişti. Her ne kadar aldığı haftalık kendi harçlığına bile yetmiyor olsa da onu somun ekmeği yiyenler sınıfına yükseltmeye yetmişti.
Evde böyle iken babamın odacı olarak çalıştığı bir devlet işletmesinin lojmanlarının bir hayli uzağında baraka gibi evde yaşayan bizler İstanbul Türkçesi konuşan başmüdür, müdür, ve bunların yardımcıları, muhasebeci v.s. gibi memur aileleri yanında kendimizi ezik hissederdik.
Onlar ki çocuklarını mahallemizin okuluna göndermezler, çarşıdaki bir okula gönderirlerdi. Çünkü onlara göre okulumuz bir köy okulu idi. Ancak daha sonraları çarşı okulları onları kabul etmeyince paşa paşa okulumuza kayıtlarını yaptırdılar…
Bir şey dikkatimi çekiyordu ki, karşılarında ezilip büzüldüğümüz o kişilerin çocukları okulda bizden daha ileri bir seviyede değillerdi. İçinden çıkamadıkları matematik problemlerini bana sormaktan geri durmazlardı.
Evde ikinci sınıf, dışarıda üçüncü sınıf gibi görüldüğümüz yıllarda lojmandakilere süt veya yoğurt taşıma işleri de bizlere düşerdi. Ama biz onların yaşantısına zaten hayran olduğumuz için bu işi severek yapardık…
Hele bir ev vardı ki, o evin hanımı ne zaman gitsek “al yavrum sana şeker/pasta vereyim” diyerek bizleri sevindirirdi. O kapıdan asla elimiz boş ayrılmazdık.
“Şeker Evi” derdim ben bu eve.
Çocukların, kadınların ikinci sınıf, köylülerin üçüncü sınıf görüldüğü yıllarda bu insanlara sevgi ile bakan; bir hanımefendiydi o.
Kendilerini havalarda görüp, “Köylü milletin efendisidir.” veya “Çocuklar geleceğimizin teminatıdır.” sözlerinin anlamını bilmeyen insanlar arasında farklı kişilikli, yüreği sevgi dolu bir hanımefendiydi o….
Şu an yaşayıp yaşamadığını bilmiyorum bu hanımefendinin…
Ama sevgisi hep yaşadı içimde…
(18.03.2007)
Kadir TozluKayıt Tarihi : 19.3.2007 12:53:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Çocukluk anılarımdan...
![Kadir Tozlu](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/03/19/seker-evi.jpg)
neyimiz eksilir sevgiyle gülümsesek bir çocuğa?
neyimiz eksilir bir düşene elimizi uzatsak?
utanılacak onca şey varken
neden utanırız içimizdeki insandan?
sen sen ol; SEN OLMAKTAN VAZGEÇME
sen sen ol; İNCİNSEN DE İNCİTME
uzat içindeki çocuğa elini
o çocuğu büyütme
hiç birşey kaybetmezsin...
kin,nefret bilmez çocuk yüreğiyle
biraz etrafına gülümse....
tebrikler
Yüreği sevgi dolu bir kadın...
Bende tanımak isterdim o şeker evin şeker annesini...
Yaşıyorsa kulakları çınlasın,vefat ettiyse mekanı cennet olsun...
İşte bir ömürden üç beş satırlık hatıraları okuduk yaşadık...Bizlerle paylaştığınız için çok teşekkürler kadir babacığım sevgilerle...
TÜM YORUMLAR (4)