Şeker Elması Şiiri - Yusuf Bilge

Yusuf Bilge
445

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Şeker Elması

Bu sağanak yağmur, senin aşkına
Ve şu deli rüzgâr, gönlümün fırtınası;
İçim, dışım tek isyan, kentin dağdağasına;
Bakışlarım, serkeşçe kamasını çekmiş,
Tam vurmak üzereyken gündemin sultasına,
Bir fayton yanaşıyor, ruhumun sen tarafına.

Dörtlü koşulmuş da dörtnala hazır,
Körüğünden el sallıyor düşlerimin ecesi;
Beyazlar giyinmiş,
Duruşunda hep aynı melal...
Yıldırımlar çakmakta, gökler gürlemekteyken
Güneyinden yırtılıyor bir İstanbul gecesi;
Ürperiyor, kendime geliyorum;
Yüzümde, azgın dalgaların kırbacı,
Söz yerini bulsun diye sesleniyorum:
- Dehle atlarını da yürü git arabacı!

Biraz önce, kama dediğimde, aklıma düştü:
Nicedir belimde taşıdığım şey,
Kaç bahadır elinden süzüle gelmiş,
Kaşgar çeliğinden oluklu hançer;
Kabzasında, firuze kakmalar var ki,
Gözlerine benzer.

O üstümde ya,
Düze inmiş efeler gibi geziyorum sahilde;
Kızkulesi’yle dertleşerek,
Puslu bir mazinin yanıma verdiği,
Öğrenilmiş çaresizliklerle yüzleşerek,
Derinlemesine yürüdüğümü kimselere sezdirmeden,
Yağmurun tüm hıncını direncime katıyorum;
Karşıma çıkarsın da belki veririm diye,
Yakama taktığım o beyaz karanfili,
Çaka Bey töresince, denize atıyorum.

Üsküdar’da, Şemsipaşa’da,
Kuşların konmadığı bir cami var;
Sırtımı, boğaza nâzır duvarlarına verip,
Karşı kıyılardaki Dolmabahçe Sarayı’nın,
Suları büyüleyen rüyâsını gözlüyorum.

Ölesiye ıslanmış berduşun teki,
Yanıma yaklaşıyor, kırk yıllık ahbap sanki,
Ayak üstü konuşuyoruz, saçma-sapan;
Koynundan çıkardığı Amasya elmasını,
Yağmurla yıkayıp ye dercesine,
Büyük bir özveriyle ellerime bırakıyor;
O’nun, ağır-çekim uzaklaşmasını izliyorum...

Bu yağmur,
Koca bir kenti olduğu kadar
Ruhumu da temizleyip arındırmakta
Ve bu elma,
Bana tâzeliğini hatırlatmakta:

Yanaklarını,
Kirazları kıskandıran dudaklarını,
Onlara, özenle, ustalıkla yerleştirdiğin
İçimi titreten, yürekten çağrılarını...
Seni çok, ama çok özlüyorum.

Bu elma var ya, bu elma,
Uzun emel örsüne kan sıçrar da yüzünden,
Çağrışımlarla yüklü hal dilinden ötesi;
Neler anlatır bilsen, misket emsal özünden,
Maveradan seslenir, var da bir hikâyesi! ..?

Çameli’nden hiç dışarı çıkmamış,
Yörenin emektar Ormancısı,
Evrenin merkezi, belki de kendisi,
İlçenin kalender Kısmet Amca’sı,
Evinin o küçücük bahçesinde,
Gözü gibi baktığı tek ağacının,
Dünyada, eşi benzeri bulunmayan,
Yemişi zannederdi...

Dostlarına övünç kaynağıydı,
Konuklarına, en onurlu ikrâmı;
Tadında umutlar vardı, günler, güneşler,
Dertlilere derman şifâlar vardı;
Kabına sığmayan hoyrat sevinçler,
İnsana güç katan kıvançlar vardı;
Tanrı’dan kuluna bir imtiyazdı;
Bahtın armağanı, kudret helvası;
Adını bile kendi koymuştu,
Baldan tatlıydı O’nun, 'şeker elması'.

Ahh Kısmet Amca, ahh!
Bu elmanın, senden sakladıklarını çözebilseydin,
Ölürdün billah!
Kök salarken can suyunu sevdâsından aldığını,
Dağlar delen bir külüngün minnetiyle yandığını,
Tomurcuk verirken bile yıldızları andığını
Bilebilseydin eğer,
Hasedinden, o ağacı yerinden söker
Salkım saçak yakardın,
Ya da,
Şu yalan dünyaya, senden bir kazık olsun diye,
Çameli’nin meydanına çakardın! ..

Elma deyip geçmemeli Güzelim!
Bir türlü yemeğe kıyamıyorum;
Sana vermek istiyorum, yanımda yoksun!
Onu da, onu da denize atıyorum.

Bu sağanak yağmur, senin aşkına!
Çıldıran rüzgâr değil, gönlümün fırtınası
Ve ben, sırılsıklam, sevdâdan yana,
Şu anda nasılsam, olduğum gibi,
İşte öylesine, tutkunum sana! ..

YUSUF BİLGE

Yusuf Bilge
Kayıt Tarihi : 10.9.2009 00:53:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Yusuf Bilge