Şehristan Şiiri - Olgun Albayrak

Olgun Albayrak
72

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Şehristan

Bidayet (İ)

İsmi güzin, tıyneti pâk, imbiğimizde gelincik.
Cismini şâd etmek için kümbed-i devvare bindik.

Şuarâya ilham veren, yaldızlı büyü tasından,
Çeşmini muskalatarak, hafakanlar arkasından.

Allah seni lutfeylemiş dünyadaki has kuluna;
On sekiz bin âlem ile bayrak dikelim yoluna.

Evsafını satır satır kasidelerle gürletsin,
İnce ruhlu tuğralılar, resmini minyatürletsin.

Şöhretin ta arşa çıkmış; bizler yanında cüceyiz.
Ay kanatlı kelebeğim, yollarında öleceğiz!

Parmaklarım nakkaş mı ki, gül yüzünü gülümsetsin?
Bir papatya öpeyim de, tüm efkârımı dinletsin:

Rivayet (S)

Süleyman’ın sarayında Belkıs’ın tahtı neylesin?
Sekiz Hüdhüd cemalini selis diliyle söylesin.

Nasıl ki er karıncalar yanmış İbrahim aşkına,
Söyle teşnenin adını, Nemrut’lar dönsün şaşkına.

Peygamber ’in müjdesiyle pala bıyıklı ordular,
Haliç’e kadırga çekip, seherde divan durdular.

Hisarların tepesinde göründüydü Ulubatlı;
Cebrail gibi kanatlı, Azrail gibi pusatlı.

Eski devrin madalyası Ayasofya kanatsızken,
Tuğra vurdu mühür tutan, efsanevî kubbe diken.

İlham almış Şehzade’den cinnîlerin mimarbaşı,
Süleymaniye doğsaydı, düşerdi elinden taşı.

Gül kokulu Sadabad’da çeşmeler Kevser akardı.
Bendeleri yeşil çuha, kadife fistan takardı.

Lâlelerle dem tutarken cûşa gelip Sultan Ahmet,
Altı elif müddetince, “Allah! ” demiş de nihayet;

Yedi kandilli Süreyya burçlarına olmuş hayran,
İsmi Celâl duyurulmuş, yedi cihana durmadan…

Çamlıca’nın çemenleri yaseminler emzirirken,
Galata ufuklarından kanat çırpmıştı Hezarfen.

Emirgan’da soluklandı nice anlı şanlı paşa,
Semalarında “gülbanklar”, “Padişahım, sen çok yaşa! ”

Mahzendeki şarap gibi değerlendin yıllandıkça,
Yedikule Zindanı’nda, Yusuf yüzlüm, boyandıkça…

Hidâyet (T)

Tûr-ı Sîna’yı toz toprak etti ise Sûret-i Hak,
Talihini türbe türbe Yedi Tepe’n anlatacak.

Ne sultanlar varlığını önüne sermek istedi,
Ne yiğitler düşlerinde kılıç sallarken inledi.

Felek seni kılmadı mı Urum illerine sertaç
Göğsüne talan vurdurup dilim ekmeğe de muhtaç.

Zaman on beşinci asır, dolunay yüzüne vurdu,
İsrafil “Sûr” u üflendi, devir bitti, devran durdu.

Kıblesine alın vurup sabaha dek Ayasofya,
Kâbuslarından arındı, muştulandı doya doya.

Sonra hacca gider gibi açtın “lebbeyk” kucağını,
Yavuz ordular peşinde mühürlettin sancağını.

Sirayet (A)

Arz-ı endâm ediversen akasyalar arasından,
Acep mehtap utanır mı yüzündeki karasından?

Hilkatine müşabihtir cennet kokulu ıtırlar;
Mehtaba vurgun Zeliha, seher gömleğini yırtar.

Yedi Tepe’n üzerine yedi sümbül düşlemişler.
Kaftanını gergef gibi ilmek ilmek işlemişler.

Erguvanî menekşeler cumbalarında salınsın.
Sen kıl kadar incelmişsin, çınar misali kalınsın!

Yunus’un lisanı sende, Mevlânâ cübbesi sende,
Mahyalarda Hak nefesi, Itrî’nin bestesi sende.

Bu şehir bir mimozadır, tüm renklerin örgüsüdür;
Tüllenen başlar incisi, ebemkuşağı süsüdür.

Ziyaret (N)

Nerden açsam nikabını zînetlerine hayranım,
Ey benim altın boynuzlum, zümrüt yüzlüm, Âşiyân’ım!

Gerdanında yakamozlar cilvelenir gece gündüz,
Bizler “elest” meclisinden bu melâlin düşkünüyüz.

Rumbaların sahnesine gulyabaniler üşüşsün,
Bize kadîm bedestenden misk ü amber, hurma düşsün.

Musa’nın asası ile kıtaları ayıransın.
Topkapı’nın haşmetine meftun olanlar boyansın.

Her selâtin camiînin tokmağına altın değmiş,
Lâleler el pençe durup, başlarını yana eğmiş.

Gözyaşını damla damla biriktirir Yerebatan.
Sütunlar mıdır inleyen, asırlar mıdır ağlatan?

Destanına kudüm vursun kapındaki Mevlevîler,
Sultaniyegâh deminde ateş üflesin nâyiler.

Eyüp Sultan el vermekte binlerce evliya kuşa;
Ortaçeşme sırtlarından Hızır’la seyreder Yuşa!

Boğaziçi, şıngır mıngır oynatır Kız Kulesini,
Üsküdar’da her bir çini tasvir eder bestesini.

Adalardan tüten vapur… Güvertesinde temaşa…
Katarlarını kucaklar âlicenap Haydarpaşa.

Sen güvercin sofrasısın, martılara rüzgârsın sen,
Gülhane’ye düşen imbat, Hisarların tepesinden.

Şikayet (B)

Beni bir leylek bıraktı burçlarına bugün bayram,
Gördüm bozulmuş bağları, buğulandı yürek yaram.

İnsanlar seyran ederdi, faytonlarla tıkır tıkır,
Şu azgın kalabalıklar, beygirlerin âhı mıdır?

Sokaklar burun buruna, bây ü gedâlar iç içe,
Bir taraf naylon muşamba, bir tarafsa kanaviçe.

Yamacında kule kule, metal siluetli devler;
Altında ahşap bağırlı, cezbeli, münzevî evler.

İzbelerde esrarkeşler…Öyle insan halli değil!
Burası kutlu diyar mı, Alamut mu belli değil! .

Öyle garip ötmekte ki, başında ebabil kuşlar,
Fillerini bitlemekten, taşlamayı unutmuşlar.

Neden kemer köprülerin seciyesiz, yabancıdır?
Bağrında ecnebi ruhlar hem yolcudur, hem hancıdır?

Gerdanında tortulaşır katran yutanların sesi;
Haşmetine bakıversen, sanırsın Nuh’un gemisi

Beyazıt dert küpü gibi, dili bozulmuş kitabın;
Nerde o eski gazeller, o kaside, o hitabın?

Mazisine içlenmekte yorgun argın kadim Çarşı,
Elinde som nargilesi, ulu bir mabede karşı…

Bir kıtanın serhat boyu,bir kıtanın girizgâhı,
Hem sevaba meyletmişsin, yüklenmişsin de günahı!

İster yelkenleri indir, isterse devrana tapın;
Her güzelin kusuru var, bu da senin tövbe kapın!

Dirayet (U)

Ulu çınar, uykusundan uyansın da gürler gibi,
Ulu kolları uzatsın, ak sakallı pirler gibi.

Sen, haşmetli sultanların görkemini alan şehir!
Söyle, gözlerindeki nem, tılsım mıdır, zehir midir?

Suretine baharlar da, taunlar da şeyda bakar.
Bir handesi devşirilse, acep kaç mesnevi çıkar?

Buza kesmiş havsalanı çözmek için sanki inler,
Derviş meşrep mizacıyla, cübbendeki kardelenler.

Kaşlarının gölgesinde Çanakkale bakışı var
Ve Davudî dillerinde Sakarya’nın akışı var.

Ehl-i Salib kisvesine bürünmeyesin bir daha.
Bir Fatih daha çıkar mı bilmeyiz kutlu sabaha…

Nihayet (L)

Leblerinden bâde içer, fesleğenle ıhlamurlar,
Hem lâleler, karanfiller, pelesenkler ley lü nehâr.

Gül goncası alınmasın, adını anmadık diye,
Onu Mecnûn damıtacak, aşklar şehrine hediye.

Sen âlemin efendisi, çelebisi, irfanısın.
Masalların anka kuşu, gönüllerin sultanısın.

Bize şehr-i dilârâsın,yeter mi bir yudum heyhât!
Bin bir gece anlatamaz masalını da Şehrazât.

Şu müsvedde sözlerimi tanır mı bir Molla Kasım?
Bırak, hepsini yırtayım! ..Benim methim neye lazım! ...

Âh İstanbul…Şu zamanı yedi asır dondursalar,
Beni de bir kıtmîr sayıp, eşiğine kondursalar…

Terennüm (İSTANBUL) :

1-İsmi güzin, tıyneti pâk, imbiğimizde gelincik.
Cismini şâd etmek için kümbed-i devvare bindik.

2-Süleyman’ın sarayında Belkıs’ın tahtı neylesin?
Sekiz Hüdhüd cemalini selis diliyle söylesin.

3-Tûr-ı Sîna’yı toz toprak etti ise Sûret-i Hak,
Talihini türbe türbe Yedi Tepe’n anlatacak.

4-Arz-ı endâm ediversen akasyalar arasından,
Acep mehtap utanır mı yüzündeki karasından?

5-Nerden açsam nikabını zînetlerine hayranım,
Ey benim altın boynuzlum, zümrüt yüzlüm, Âşiyân’ım!

6- Beni bir leylek bıraktı burçlarına bugün bayram,
Gördüm bozulmuş bağları, buğulandı yürek yaram.

7- Ulu çınar, uykusundan uyansın da gürler gibi,
Ulu kolları uzatsın, ak sakallı pirler gibi.

8- Leblerinden bâde içer, fesleğenle ıhlamurlar,
Hem lâleler, karanfiller, pelesenkler leyl ü nehâr.

Olgun Albayrak
Kayıt Tarihi : 2.11.2013 22:52:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Fatih Karagumruk
    Fatih Karagumruk

    Âh İstanbul…Şu zamanı yedi asır dondursalar,
    Beni de bir kıtmîr sanıp, eşiğine kondursalar…

    Cok guzel dizeler, bu ustteki dize de benim koptugum dize...Benim 'Mavi Gozlu Yarim'e bu dizeler cok yakismis...tebrikler,saygilarimla...Suayip Resadoglu

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Olgun Albayrak