Şehrin Musasına ve Firavununa Dair

Arayın gözlerimi her kayanın dibinde
Şahin yavrusu bakışlarımı bulun
Siz benim öksüzüm olmadan bulun beni
Nice taş duvarlarında gezinmiş
Bu şehrin en mahrem sokağında
Bulun beni.

Çünkü siz benim dudaklarımda mayalanmış
Her türküden ağlamadan sıyrılmak istiyorsunuz
Oysa ben yalın ayaklı çocukluğumu gizliyorum
Paylaşmadan utançlarımı
İsyanıma kara karanfiller bırakmadan
Bu deniz tuzlu değil diye
Koynumda kan besliyorum
Bu sokaklar beni intiharlara taşır diye
Kortejlerle yürüyorum
Bulun beni,
Ben unutulmuş sayfasından kurtulmak istiyorum

Unutmayın
Bela kokmak en aydınlık anımda
Ve yürümek toprağıma kefensiz
Benim en aymazlığımdı
Tanı beni, ben bu beldenin tanığıyım bu çağda
Duvaksız geliniyim inkılâpların
Ve Nuh’un gemisinde güvercinim
Beni levhalar yazdı
Tabletlerde bulundum asırlar sonra
Unutuldum bir kayanın dibinde
Üstüme piramitler
Üzerime Babil’in bahçeleri yükseldi

Ateşlerde yanık kokusu yerine
Bir devrin kavruk intiharlarını gördüm
Kulelerden ok atıldı, denizler utandı
Ben kayalardan daha sivri, daha mundar
Hıyaneti körkütük
Sandıklarda Musa’ların belalısı
Firavunlar gördüm
Bulun beni
Hiç sebepsiz yüreğimi parsellere böldürdüm
Bana payitahtlar, Medineler zerk edilirken
Kendimi saraylarda, şatolarda öldürdüm

Uzatın ellerinizi denizler
Apollon heykelidir karşınızdaki
Duvaklar içinde mısralar savuran
Kelimeleri taş
Ağır bir ihtilaldir şehirler
Sunaklarda kurban benim
Yani baltası kirli
Yani yüreği ateş.

Uzatın ellerinizi
Mor işkenceler var belleğimde
Piramitlerin zehiri
Sitelerde satılırım
Tutup İsmail duasına yatın
Bıçaklar kesmez beni
Çöllere atılırım

Uzatın ellerinizi
Çünkü benim kaynakların anası
Çarmıhlarda bedenim
Yarısı toprak ise yarısı sudur
Ben ölmeye namzet doğdum
Ne içimde Firavun
Ne Nemrut korkusudur

1991