Şehrin Kucakladığı Gençler Şiiri - Yorumlar

İdris Çetin
283

ŞİİR


2

TAKİPÇİ


Köy çok kalabalıktı. Herkes, işinde gücünde çalışıp duruyordu. Köyde arazinin kıt kanaat olması, köy halkına gurbetlik hayatı yaşatıyordu. Köy halkı, altı ay şehirde çalışır, kışın da kazandıkları paraları harcardı. Bütün zorluklarla boğuşur ve mücadele ederdi. Yanaklarından mutluluk eksik olmazdı insanların.
Köylüler, kışın köy odalarına toplanırlar, gece yarısına kadar sohbet ederler ve geleneksel oyunlar oynarlardı. Onlar, dar gelirliydi ama çok mutluydular. Kışları köyün nüfusu daha da kalabalıklaşır, camiler ve köy odaları dolar taşardı. Hoca mektepleri de dolar taşardı. Halk kısa sûreleri, ilmihal bilgilerini bu mekteplerde okur ve öğrenirlerdi. Neredeyse kışın köyün nüfusu belediyelik olma durumuna yaklaşmıştı. O zamanlar, bir yerin belediyelik olması için iki bin nüfus şartı aranıyordu. Bu güzide dağlık köyümüz, belediyelik hayalini kıl payı kaçırmıştı…
Yazları durum tam tersineydi, herkes çalışıp para kazanmak, evini el alme muhtaç kılmadan geçindirmek için gurbetin yollarını tutardı. Gurbetlik zordu. Büyük, küçük, kadın, kız, erkek ve herkes için zordu. Bu yüzden yazılmamış mıdır gurbet türküleri, ozanlar dertli sesleriyle gurbetçilerin çilelerini sazlarıyla dile getirirler. Bu bitmeyen ama tatlı bir çiledir. Köyde herkes birbirine güvenir; malını melalını, ırz ve namusunu kısaca her şeyini birbirlerine emanet ederlerdi. Zaten bu güven her daim vardı, küçücük yurtlarında köylünün.
Kocaman kocaman şehirler vardı uzaklarda. Bu şehirlerle tanışmayan yüzlerce binlerce genç vardı. Şehirler kucağını açmış, Anadolu’nun saf ve temiz gençlerini bekliyordu. Aslına bakarsanız, şehir de yorgundu hem de çok yorgundu. Her gelene kucağını açıyor, kimseyi reddetmiyordu. Çünkü kaderi öyleydi. Haydudu, hırsızı, kaçakçısı, densizi donsuzu ve mafyası aklına gelebilecek bütün kötülükleri yapan insanlar, şehri biri sığınak yeri edinmişlerdi. Para elde etmek onlar için şehirde daha kolaydı. Çalışmadan kazanmak, hile yapmak, tuzak kurmak, çalmak çırpmak ve aklınıza hangi düzenbazlık gelirse hepsi bunlarda vardı. Onlar da şehrin bir parçasıydı. İşte şehrin bu gibilerden canı yanıyor, ağlıyor ve sızlıyordu ama derdini kimseye anlatamıyordu. Adeta dert küpüydü koca şehir. Dağı taşı altın ya herkes altın toplamak için şehre iniyordu. Neler kaybedeceklerini düşünmeden; onlarca, yüzlerce binlerce, yüz binlerce ve milyonlarca genç, her geçen gün şehre akım ediyordu. Sel sularının hırçın aktığı gibi şehre akıyorlardı, yurdun dört bir köşesinden. Şehirde iş, aş ve para vardı. Aklınıza gelebilen güzellikler de mevcuttu şehirde. Ama onları bulmak emek isterdi, çile isterdi…
Şehir susamıştı; namuslu, doğru, dürüst ve adaletli gençlere. Onların eksikliğini her dem çekip duruyordu. Gençleri bekliyordu. Nöbet tutardı, geceleri ve gündüzleri ne zaman gelecekler diye…
Sel gibi coşuyordu şehre gelebilmek için insanlar. İstanbul da bu göçten en çok nasibini alandı. Erdemli, saf ve temiz insanları bekleyen şehirlerin başında İstanbul geliyordu. Hani şu dağı ve taşı altın olan İstanbul. Anadolu’dan akın akın göç başlamıştı şehirlere. İnsanlar kendilerine şehre atabilmek için köy ve kasabaları tek tek boşaltıyorlardı. Köyler, öksüz kalıyordu bazı zamanlarda. Ali, İhsan, Ahmet, Mehmet ve Veysel de gurbetin yolunu tutmak isteyen gençlerden sadece birkaç tanesiydi. Şehir insan gibiydi, bazen ağlar, bazen de gülerdi. Umulmadık zamanlarda gözyaşı döker, ağladığını ve üzüldüğünü etrafındakilere hissettirmezdi. Bazen de kahkahalarla gülerdi…

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta