FATMA DOĞAN
ŞEHRAZAT
Şehrazat!
Üşürüm sen yoksan,
Üşütür beni, ateşin çocuklarının ayak sürüdüğü kıtaların iklimi.
Ve üşütür zihnimi, nikelaj kaplı imitasyon fikirlere ilişmiş kuyruklu yalanlar.
Kıvranır durur ayazda yüreğimin bir köşesinde hakikat her şeye rağmen bin bir inatla.
Şehrazat;
bir uçurum kıyısında beklerim seni,
benim başımı ise çıplak ayaklarını Fırat’a sarkıtmış ,dupduru, su gözlü bir dilber bekler.
Dokunsam kaybolacak kadar hayal ve meyal belki de,
Ama yine de bir çocuk bakışı kadar masum ve bir o kadar gerçek.
masallar dökülür boncuk boncuk ,şakaklarından Dicle'ye
ve ısıtır ellerimi sıcacık nefesini üfleyerek aşar Ak bir denizi yol alır tüm denizlere.
Şehrazat; bilir misin?
Saklarım senin gözlerine kıtlık yıllarım için bin bir iklimi ve bin bir rengi ,
Ve bin bir gece masallarının mutlu sonlarını
velhasıl bin bir çeşit olan ne varsa bildiğim bilmediğim
Soyu tükenen ve ve iliğine kadar sömürülen insanlığın tüm değerlerini,
saklarım simsiyah saçlarının arasında en ücra köşelere
Dede korkuttan kaptığım hisseleri, bir Anadolu ateşinin etrafına dizerim halka halka,
Yiğitlik, cesaret, iyilik ve insanlık kumaşından urba giyinmiş tüm gönlü erlerini,
Günü gelince kapışacak biliyorum bir dabık ovasında olimpustan gelen ateşle Turda yanan ateş
Ötecek ötelerden kızılca kıyametin sur borusu
Ya turun ateşinde yanacağız cayır cayır ya donacağız ana üryan imansız ve edepsiz
Dedim ya üşür karanlık zamanlarda dört boyut,
Issız,edepsiz ve imansız kalınca
Su üşür. Hava üşür. Ateş üşür Şehrazat,
Toprak üşür üstünde ademler,havvalar,habiller üşüdükçe,
Turdan bir ateş bulup getirdikçe Musa’lar
Olimpos’tan sırtlan bakışlı dumansız bir ateş uzatır ayağını gerine gerine
ayağıma dek sürükle sürükleye getirir,sinek kanadından değersiz dünyayı.
Neler neler vaad eder hangi fitne tohumunu çimlendirir Samiriler, sina çöllerinde
sinsi sinsi kabillerin yüreğinde
Buzağının böğürtüsü yankılanır gelir çarpar, yaslanır Torosların yamacına
Kim bilir hangi baykuşlar tüner boş buldukça damımıza ?
hangi beslediğimiz kargalar oyar Davamızın gözünü?
Dikenli bir tel sıyırır, söke söke alır sanki ellerimden canımı ,
ben batılın soğuğunda yaşamaya kalktıkça.
vakit yaklaştıkça yaklaştı Şehrazat!
Ister miyim? Bir sor seninle derin deliksiz bir uykuyu ?
Ya da İster miyim dudağının katran kırmızısını?
Bana şimdi bir Hatice gerek üstümü müdessir ayetleri gibi örtecek
Ve firavunu sarayını sarsacak Asiye yudumlamış bir yürek
vereceksen bana sevda ver, Şehrazat
umut ver, cesaret ver,can ver
bin kez ölüp ölüp dirilsemde düalitenin ikiz kollarında
ben Habil olabilmeliyim eli kanlı kardeş kavgalarında
İbrahimin ateşine düşmeliyim düşeceksem de nemrutların elinde
isra solumuş yolların yolcusuyum ben Şehrazat!
bir ayağım Safa’ da bir ayağım Merve’de
zemzemin kaynağını arıyorum sular üşümesin diye.
Turdağından ateşin özü ısıtmalı tüm ateşleri
Süleymanın rüzgarları ile Fırata ayaklarını sokmuş
su gözlü dilberin nefesi ısıtacak ayaza kesmiş havayı
ve insanlığı senle ben gibiler ısıtacak
olimpusun ateşini imanın nuru ile söndürerek,ŞEHRAZAT…
(FATMA DOĞAN 15 KASIM 2024/TURHAL)
Kayıt Tarihi : 15.11.2024 21:05:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!